31 Ocak 2010 Pazar

annemin blogu :)

sevim teyze
çoğu zaman bana ekletiyor fotoğrafları, teknolojiyle arası eh işte :)
ev hanımı benim annem
önce bizim ev için dikti birkaç tane masa örtüsü, sonra Pınar için, sonra bizim bir arkadaşımıza, sonra komşusuna, derken dikmeye başladı...
alışverişe gittiğimizde bir kazağım fiyatının 40 TL falan olduğunu görürse "aa çok" der, klasik yorumudur ama bu, deli eder beni çoğu zaman, "aa çok"
ama bu masa örtüsü konusunda haklı çıktı "aa çok" demekte, gerçekten çokmuş bazı mağazalardaki fiyatlar, mağazanın ıttırı bıttırı gideri var tamam da o kadar da değil...
ve annemin diktiği her şeyin fiyatı çok uygun geldi insanlara, hatta ben hazırda duran birkaç takımı gittigidiyor'a koydum, oradan bile sipariş aldı dikti :) başta pek inanmıyordu, ona göre görmeden, ellemeden bilgisayar başında masa örtüsü alınmazdı, nasıl şaşırdı ama oradan satış olunca :) tabi bunlar ona motivasyon oldu hep..
.
hatırlarsanız benim yılbaşı hediyelerimin çoğu onun elinden çıkma :)
şimdi ben bloguna yeni fotoğraflar ekledikçe, oradan görüp e-posta gönderenler olunca nasıl seviniyor anlatamam :)
bak fiyat yazarken sakın abartma, ben hala kumaşı aynı fiyattan alıyorum diye de ekliyor, 2 senedir aynı fiyattan dikiyor da :) olsun yeter bana diyor..
aa bi de satış tekniği çok enteresandır annemin, bir gün beni bir müşterimle telefonda konuşurken duydu, tabiki x hanım, siz nasıl isterseniz öyle yaparız yüzüğünüzü, yok yok tereddüt etmeyin eminim çok güzel bir montür seçtiğinize, çok güzel olacak falan filan konuştuktan sonra dönüp bana ayyy ne yağladın kadını be dedi :))) dedim senin gibi mi olayım, "benim masa örtümü şu desenli kumaşın kenarına şu düz renk kumaştan dikersin olur mu Sevim" diyen komşuna senin gibi "ay ne zevksizsin, saçmalama berbat olur" mu diyeyim dedim :)) ben dürüst davranıyorum, biliyorum güzel olmayacak, beğenmeyecek, bana ayıp olmasın diye alacak, hiç gerek yok kimsenin zor durumda kalmasına dedi
peki dedim :))
o renk renk kumaşları merak ederseniz bir tık...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Fenerium ile başladı...

Çok eski bu anım, 2006 yılı olmalı..
Sevgili Hasan ve sevgili Onur abi sayesinde…
Hasan’dan gelen telefon ile…
Ertesi gün kendimi çekimde buldum. Saçım, başım, boyam… hiç fırsat yoktu bir şeyler yaptırmaya..
Fenerium katalog çekimi, model kim ?
Ben :)
(evet zayıftım bir aralar)
Bir sürü insan vardı çekimde, ama tek çekimlerde sadece ben, baş manken :))))))) yok valla son zamanlarda tüm ukalalığım üstümde falan değil, yok elim yok başım diye, aman yanlış anlaşılmasın, kendimle de dalga geçmeyi bilirim…
Harika bir gün geçirdim, ondan da öte o kadar güzel bir anı ki benim için, zaten fanatik Fenerbahçeliyim, bundan daha güzel bir anı olabilir mi, inşallah diyorum yarın öbür gün torunlarıma anlatırım :) tabi bu olay Engin’in Fenerbahçe anılarının yanında yer bulabilirse :)

Bu çekimden sonra bana bir cesaret geldi, ama hala fizikle ilgili emin olamadığım için cast diye gittim Erberk’e..
Onlar da sağ olsunlar sadece el diye ayırmamışlar, yaşımın, tipimin uyduğu her reklam için aradılar..
O deneme reklam çekimlerinde neler mi oldu.. O kadar komik ki...

Anlatıcam..

unutmadan; benim bir işim ve mesleğim var, bu durum sadece bir anlıktı, hani sürekli olsun diye bir düşüncem ve isteğim olmadı :)

26 Ocak 2010 Salı

Engin'den yorumlar...


"vaktinin olmadığı koca bir yalan" dedi ya hani geçenlerde...
yazmaya vaktim yok ama saat başı ona aramaya vaktim var diye böyle söylüyor :)
söyler misiniz, insanın sevgilisini özleyip, sesini duymak için aramasının nesi kötü :) iki arada bir derede fırsat yaratıp arıyorum işte :) ama biliyorum sevmiyor telefonda boş boş konuşmayı :)

dün Lale'ye gittim ya bi de
sabahtan yola çıktım, aradım, endişelendi, işini bitir doooğğruu eve dedi
dedim ki işin erken biterse seni görüp öyle dönerim eve,
şaşırdı, "ya dedi karayolları yolu açamıyor, seda kapalı yollarda gezmeyi başarıyor"
söylendi de söylendi :)

tamam doydum kara
hadi havalar düzelsin, canım Bellek Kutucuğumun bana gönderdiği makarnayı pişirecek sevgili...

Çok istedim kar yağsın..

.
Çocukluğumdan beri bayılırım kar’a..
Bu fotoğraf çok eskilerden :) babamın bize yurtdışından getirdiği kızak, 2 kişilikti… bütün mahalle kayardı, ne eğlenirdik…
.
Sonra Büyükçekmece’ye taşındık, evin hemen önündeki E-5 kapanırdı, bir tane bile araç geçmezdi, bu deli kardeşim Pınar babamı kandırıp yolun en tepesine çıkar bu kızak ile kayardı, korkusuzca, annemin endişeli bakışları eşliğinde…
.
Şimdi ne mahallede kartopu oynayan çocuk var ne de bana eşlik edecek çocuk ruhlu biri..
.
Peki ben ne yaptım ?
.

Bugün işe gitmedim, Lale’ye gittim, Teşvikiye’ye, ne kadar çok yağmış orada da, balkondaki saksı devrilmiş ve çok güzel yağmış üzerine kar..
.
Evde çalıştık biraz, yazılacak yazıları yazdık, gönderilecek mailleri gönderdik, sonra ben geç kalmayayım yola çıktım ama birlikte dışarıya çıktık, Lale niye mi çıktı, tabi ki benimle kartopu oynamaya :)
.
o kadar dik yokuşta nasıl ineriz, otomobillerin lastik izlerinden yürümeye çalıştık yok olmadı, sonra park halindeki araçların kapı kollarına tutuna tutuna indik, dedim inşallah birinin aynası kalmaz elimde :)
.
arada durduk kartopu da oynadık, akıllı arkadaşım kar yedi bi de :)
.


yani araçların tek tek ve çok zor indiği o Hüsrev Gerede caddesinde kartopu oynadık, boyumuza yaşımıza bakmadan :) yolun hali böyleydi… ne güzel ama değil mi ? bembeyaz, tertemiz :)

eğlendik mi ?

hem de nasıl :)

25 Ocak 2010 Pazartesi

ellerim...

az önce bir yoruma cevap verirken ellerime iyi bakarım dedim... ne şımarıklık demeyin olurmu ?
.
kendimi bildim bileli dikkat ederim, krem sürerim, yara bere olursa ki çok nadir olur iyileştirene kadar uğraşırım, tırnak eti giderici krem bile kullanırım...
halamlardan birisi böyleydi, Tülay halam, elinden törpü, oje düşmezdi.. hep ona benzetiyorlar bu huyumu :) çocukluğumda ondan gördüğümü düşünüyorlar...
.
ortaokula giderken dahi tırnak boyu kısa bile olsa törpülü ve renksiz ojeli olurdu, genellikle de koruyucu Kalyon (annemin favorisi)..
.
lisede ise müdür yardımcısı kadın annemin okul arkadaşıydı, lisede uzundu tabi tırnak boyu, benimle başa çıkamayıp annemi aramıştı, annem ne cevap vermiş, ya Sevilcim ama, öyle cadı gibi uzunlukta değil gayet ideal, bi de güzel kızımın elleri bırak uzatsın, yakışıyor, hem ben yapıyorum onun manikürünü demiş :)) kadıncağız ay Allah ikinizin de iyiliğini versin demiş gülüşmüşler, bir daha da bana birşey dememişti...
.
bu arada aslında ben manikür yaptırmıyorum, hiç etlerini aldırmadım daha ve yoklar, böyle bakmaya devam edersem büyük ihtimalle de olmayacaklar :)


yine çok gevezelik ettim, ne alakasız şeyler anlattım di mi ?
.
diyecektim ki ben Neşe Erberk'in cast'ına kayıtlıy(d)ım, el ve ayak modelliğine, dönem dönem reklamların deneme çekimlerine çağırıyorlardı, sözleşmemin süresi bitti ve ben yenilemedim...
.
o kadar komik olaylarım oldu ki bu deneme çekimlerinde, anlatırım onları da bir ara :)
.
en son bir bulaşık deterjanı çekimi için arandım ve ne talihsizliktir ki o gün elimi kağıt kesmişti, o da ne pis bir acı ve yaradır geçmek bilmez...
gidememiştim..
.
ajans falan nereden çıktı ve çekim maceralarım :)
bir sonraki postta...

* fotoğraf bir Burak Şakarcan fotoğrafı, bunu da çektirecek kadar megaloman değilim :) eniştem enteresan fotoğraflarımı çeker, esnerken mesela :)))

bu kuaförlerde kat kesme hastalığı mı var ?

Bin kere söyledim
benim saçım düz, pırasa gibi, istemiyorum kat falan, sıçan kuyruğu gibi oluyor dedim
yok yine bana çaktırmadan kat kesmiş, ay deliricem
akıllanmam ben


2-3 yıl önceydi galiba, bi tane kız vardı kuaförde daha önce saçıma hep fön çeken, ben keseyim mi dedi, iyi hadi kes dedim, ama bak kat istemiyorum dedim, yok önüne şunu yapayım arkadan böyle yapayım, yıkadıktan sonra bi kurut çık hacimli olsun (buna asla inanmayın, yok öyle bişey) vıdı vıdı konuştu, işten çıkmışım akşam saati ay tamam ne yaparsan yap dedim

demez olaydım, hani at kuyruğu yapılan yer vardır ya en tepe yeri kafanın, oradaki saçım 4 parmak, en uzun saçım belime kadar

işte kat buna denir, apartman katı mübarek dedim, kız beğendim sanıp gülmüştü

yapacak bişey yoktu çıktım, beni tanıyan herkes tip tip bakıyor, korkuyorlarda ne bu hal demeye

1 hafta bile kullanmadan gidip küt kestirdim saçımı, o zaman böyle olmuştum :) bu havada koyduğum fotoğrafa bak :) aslında enteresan bi durum oldu, bu fotoğraf kuzenim Levent'le Gül'ün nikahından, geçtiğimiz günlerde ise bebekleri oldu :)
.
sonra uzadı, çok çabuk uzuyor saçım..

şimdi ise vakitsizlikten kezban gibi geziyordum, haftasonu gidip şekil verdireyim dedim, yine kat var saçımdaaaaaa

uuffff

24 Ocak 2010 Pazar

Pınar'ımın hediyesi kitabım


canımın içi
.
öylesine içinden gelmiş bana kitap almış :)
.
bana alınabilecek en kolay hediye, beğenmemem mümkün değil :)
Ayşe'nin kitabını bitirdikten sonra başladım, daha başlarındayım bu iş yoğunluğundan fırsat bile olmadı okumaya :(
.
hatta ben yolda okurum hep kitapları, ama şimdi sabah 2 saat gidiş akşam 2 saat dönüş... sürekli uyuyorum zaten yolda gidip gelirken...
.
çok merak ediyordum bu kitabı, böyle güzel bir anımda sindire sindire okuyacağım...
.
elimdeki Riyad'ın kızları biraz daha bekleyecek...

annemin hediyesi kitabım

annem bana yılbaşı hediyesi kitap almış :)
.
ne tilkidir oo
.
ne zaman nerede söyledim hiç hatırlamıyorum, Ayşe Arman'ın yeni kitabı çıkacak demişim, yazarın geliri de Lösev'e bağış demişim
.
canım benim gitmiş Atirus'taki D&R'a kitabın adını da aklında tutamamış (söylememiştim ki zaten) Ayşe Arman'ın son kitabını verir misiniz çocuğum demiş, kasaya gelmiş ay bu niye bu kadar pahalı demiş diğerlerine göre, bana yanlış bişey vermediniz di mi demiş :) neyse bağış zaten diye almış bana kitabı :)
.
Alya, sevgilim ve ben...
.
bayıldım ben bu kitaba, gerçi Ayşe Arman konusunda objektif olamayacağım çok seviyorum onu ve tarzını :)
.
fotoğraflar, anılar, hayatını paylaşmış Ayşe, zaten gizlisi saklısı yok ya :)) ben beğendim kısacası..

bu pazar...


evden burnumu bile çıkarmadım
1 e kadar uyudum
Lale'nin aldığı kalın sabahlıkla yapışık yaşıyorum
odamı toplayacaktım o bile zor geldi, annem söyleniyor panayır gibi şifonyerin üstü diye
sevgilime etaminden seccade yapıyordum ya 2 sene önce falan başlamıştım, az kalmıştı bitmesine onu tamamlama niyetim vardı, elime bile alamadım
blogları okudum, neler kaçırmışım neler, mimler var bir sürü
kızlar dün Kayseri'ye gittiler, gece döneceklerdi, kuzenim Selin'de Thy'de çalışıyor bi yandan onunla telefonlaştık bi yandan netten thy uçuş bilgileri sayfasına f5 yapmaktan, merakla beklemekten uyuyamadım,
eniştem de Antakya'ya gitti, neyseki onun dönüşü bugündü

babam da ben de bütün gün eşofmanlarımızla oturduk, böyle tembellik görmedim ben :)

başımın ağrısı bundan olabilir mi acaba

ne diyeyim ki sana :))

öldüm gülmekten görünce..
önce şaşırdım, yok canım değildir dedim, öğrendim ki o :)
süpersin Okan'cım :) bir de bu kadar mı doğru kişi seçilir, kızlar, muhabbet, laklak, keyif, rakı... tam sen...
(burayı bilmesen de, okumasan da tebrikler)

23 Ocak 2010 Cumartesi

Kutu'cum, canım benim :)

onun adı Bellek Kutusu ama bence artık adı Sürpriz Kutusu :)
bir paket göndermiş bana içinde yok yok
tabi ben Tibet'le Sibel'in hediyesinde olduğu gibi yine geç kaldım bir teşekkür için
babam geçen gün anneme demiş ki, ben bu hafta Seda'yı 3 gün gördüm..
bugün bana da sitem etti, ama baba çalışıyorum gezmiyorum ya dedim, yok kızım ben sana neredesin demiyorum sadece çok yorulma diyorum dedi :)
.
Kutucuğumun hediyesini yayınlamak bugüne kaldı :) (sevgilim bu kızların adı yok mu Siu, Kutu ne bunlar yahu diyor :)) )
.
neler mi var hehehh işte aşağıda






babamın açarız di mi diye sorduğu e açarız tabi cevabını verdiğim ve babamın bana bu akşam yemeğinde ikram ettiği şarabımız :)






babaaaa ben onun fotoğrafını çekecektim dedim, olsun böyle çek daha güzel dedi bi de :)))



.
Fenerbahçe'li tacım, ben bunu ilk maçta takar mıyım ? Vallahi takarım :) İnşallah dediğin gibi Kutucum uğur getirir :)

çok güzel bir kart ve çok güzel dilekler, dolabımın kapağına yapıştırayım dedim, ama yok arada arkasını okumak isterim dedim, kocaman olan kitaplardan birinin içine koydum :)
veee annemle kim pişirsin diye didiştiğimiz makarnamız :)


ben böyle alengirli şeyler pişirmedim evladım diyo, kurcalamış kurcalamış pişirme yöntemini Türkçe bulamamış :) Pınar bilir bilir elleme sen dedi :) zaten Kutu da sevdiğimle kutlaman için demiş, en iyisi ben bunu öğrenip sevgiliye pişireyim bigün :) hatta kendisi şahane makarna yaptığı için bırakayım o yapsın :)






.
nasıl teşekür etsem bilemedim şimdi ben
.
yüzünü bile görmediğim insanlar beni nasıl mutlu ediyorlar, nasıl yakın buluyorum kendime, tanıdığım bildiğim insanlardan daha çok sevdiğimi hissediyorum bazen :)
.
aa bi de annem diyor ki, hani ben her şeyin fotoğrafını çekiyorum ya, bir daha sen bu paketleri açarken ben senin fotoğrafını çekicem diyor :) çocuk gibi seviniyormuşum, ağzım kulaklarımda bir gülüş yapışıyormuş suratıma :)
.
Kutuların en tatlısı, çok seviyorum seni
bin teşekkür tekrardan, tadımız hep böyle olsun :)

19 Ocak 2010 Salı

Tibetim ve Sibel :)

.
canımsınız siz benim
o Tibet'i bi kerecik görsem, gamzesinden öpebilsem şööyle kocaman :)
hatta dayanamayıp bi ısırık bile alabilirim :)
.
yine sürpriz bir paket
ben yine evde yokum, bu kez annem unutmuş aramayı, hayret di mi nasıl olmuş (amcasını kaybetti annem geçen gün, üzgün biraz)
ben arayınca söyledi aa evet geldi açtım, çok beğendim dedi
e söylesene diyorum yok söylemem diyo yine :)
keyiflendi azıcık o da
vee nihayet fotoğrafını çekebildim, umarım bu gecikme için affedilirim..
günlerdir gece yarısı eve gidiyorum, hatta bu postu da aşağıda araç beni beklerken yazıyorum, cemil ipekçi defilesi var bu akşam oraya gidiyoruz, detaylar yarın
Sibelcim canım arkadaşım, çooookk teşekkür ederim, bak çok para kazanıcam, bu çantanın içine hep para doldurucam :)) Ayrıca ben Teda lafını çok severim, yani samimi bulurum çok, en yakınlarım Teda der bana, çok mutlu oldum sen yazınca :)
Tibet'im sana da çok teşekkür ederim, yavru kuş...
.

14 Ocak 2010 Perşembe

galiba...

eski işyerimde son dönemlerde yaşadığımız durgunluk bana çok fazla yansımış
açıkçası "boş oturmak"tan körelmişim...
kendimi tanıyamaz haldeyim
hiçbir şey üretemiyorum
kendimi ifade edemiyorum, konuşamıyorum, yazamıyorum...
garip olan bunları çok ama çok istememe rağmen yapamıyorum
işe yeni başlayan stajyerler gibi hissediyorum
evet çok heyecalıyız elbette onun da etkisi var
hemen, en kısa sürede mucizeler yaratmak istiyoruz
ama sanırım ben daha kendimi toparlayıp adapte olamadım
bu sabah giderken midemin ağrısını hissettim
ki gamsızımdır ben ne başım ağrır ne uykularım kaçar ne midem ağrır...
boş boş oturmaktan, üretmemekten, iletişimsizlikten, kimseyle konuşmamaktan böyle oldu..
keşke vakit kaybetmeseydim orada
düşünüyorum da şimdi gün boyunca kullandığım kelime sayısı kaçtı acaba
ve aslında şu sıralar en son istediğim şey Lale ile kapışmak
zorluyoruz bazen birbirimizi
burayı da okumuyor, ben dürtüklersem ancak bakıyor, o nedenle yazıyorum rahat rahat
neyse canım o benim, yoğun baskı ve stress var hepimizde
geçecek inşallah

başarılı olacak "pazarlama reçetesi"
inanıyorum ben...
önce kendimize bir reçete yazsak iyi olacak aslında

bu da böyle sıkkın bıkkın bir yazı oldu
napalım...

12 Ocak 2010 Salı

aynı fikirdeyiz :)


hani söylenip duruyordum ya
erkeklerle kadınların beyni aynı çalışmıyor, beni anlamıyor, onların (başka hatunların) gerçek amacını anlamıyor bıdı bıdı vıdı vıdı
az önce noooldu biliyor musun canım blogum
biricik sevgilim dedi ki "birisi hakkında söylediklerine katılıyorum"
hasta ve halsizdim, nasıl iyiyim, nasıl ayrım sızım geçti anlatamam :))
uykum bile kaçtı sevinçten
beni anladığında o kadar mutlu oluyorum ki...

birazcık sabırlı olsam aslında...
ama olsun heheh pek keyifliyim :)

bi de sevgilimle msn'de görüntülü konuştuk, ben onu görüyordum ama o yüklemedi seni göremiyorum dedi, ben de nasıl olsa görmüyor diye saçım başım darmadağınık ekran karşısında durdum, somurtuk bir surat, boynuma kadar çekilmiş bir polar sweatshirt...
tam kapatırken demez mi hadi git yat bütün gece somurttun durdun, dinlen biraz...
farkında olmadan elim saçıma başıma gitti, düzeltmeye başladım :) geçti artık dedi :)

sonra bunları konuştuk, dedim şu fikrini baştan söylesene bak nasıl cıvıl cıvıl olurdum :)
rahatladım...
gereksiz kıskançlık yapmadığımı anladı ya yetti bana :)

10 Ocak 2010 Pazar

Yahşi Batı'ya gittik


Sinemaya gittik geçtiğimiz günlerde, klasik dörtlü, ben, Engin, Gülden, İbrahim, söylemiştim di mi daha önce, seviyorum ben bu grubu, acayip eğleniyorum..
.
Gülden günler öncesinden biletlerimizi almış, vizyona girdiğinin ertesi günü akşam 21:00 seansı için buluştuk, yemek yedik, tabi ben yılbaşı hediye olayının bu sene suyunu çıkardığım için geçmiş bile olsa onlara da hediye alalım diye tutturdum buluşma öncesinde, tabiî ki aldık :)
.
yemekte sohbet ederken ve hafta sonu bişeyler yapalım yine derken, Engin ben balık tutmaya gidicem yokum dedi, biz de gelelim diye ısrar ettik, tehdit ettik, yalvardık ııh dedi, inat… İbrahim piknik dedi, ben atladım tamam pikniğe gidelim yeni bardak aldım ikea’dan renkli renkli dedim, çok güldüler. Onlar kahvelerini içerken ben içmedim, görüntüsü şahaneydi kahvelerin, unuttum valla adını kafenin, cevahirde tiyatronun bitişiğinde..






















babama daha önce gözüme kestirdiğim eşofmanı almaya gittim. Sevgili başka mağazalara girmeyeyim diye 15 dakikan var dedi, başka mağazalara girmedim ama o 15 dakikayı fazlasıyla geçtim :) beklemeyip gitmişlerdir diye düşündüm ama bekliyorlardı, tam salona gireceğiz Engin bir haber verdi, tam arkamızdaki sırada kim var bilin dedi, onun 3 arkadaşı, biri ev arkadaşı… bu salon dedim en az 200-300 kişilik üstelik bizim biletler çok önceden alınmış bula bula bizim dibimizi mi bulmuşlar dedim, çok güldük, çok şaşırdık, ama şaşırmamız sadece bununla sınırlı kalmadı, sinema salonunda ne ikram eder insanlar birbirlerine koltuklar arasında, mısır, içecek, sakız, jelibon (bizde normalde bunlar olur) di mi ? bir ara kafamı yana çevirdim sevgilinin elinde bir pastane kutusu ve içinde mini ekler, evet sinemada yemek için yanlarında ekler getirmişler, Engin’de bize ikram ediyor, yok artık dedim… diyette olduğum için yemedim...
.
önceki yazıyı bitirdim, bu yazıyı da otobüste yazıyorum, bu bindiğim 2. otobüs, niye daha önce akıl etmedim ki böyle yazmayı, bi de ters oturdum geri geri gidiyorum, midem falan da bulanmaz benim.
.
Yine yazdım bir sürü şey başlıkla ilgili olmayan :) filmi beğenmedim, bu kadar açık ve net, emeğe saygı duyarım kesinlikle ama ııh cem yılmaz olmamış.. bu filmi o değil de başkası yapsa yerden yere vururlardı, cem'in herkeste kredisi sonsuz olmalı… ince espriler var mıydı evet, zekice miydi evet ama o kadar… ki ben öyle böğüre böğüre gülelim amacında ve derdinde değilim, sonuçta bunun bir stand up olmadığını film oldğunu biliyorum ama ne biliiim, Hasan diye bir arkadaşım var, filmle ilgili çok güzel yazmış, pek benzeşmiyoruz yorumlarımızda ama :)
.
Bizim dörtlüden ben hariç 3 kişi Avatar'ı izlemiş bayılmış, e dedim aşk olsun hani bana, sevgili söz verdi 2. kez izlenecek film, gideriz dedi… (bak dedim ya bulanmaz diye, midem bulanmaya başladı, yanımdaki sigara kokan adam nedeniyle olabilir mi)
.
sinema çıkışında yine beni eve bıraktılar, mahcubiyet haneme bir çizik daha attık :( (araba alıcam) ki ben böyle dedikçe kızıyorlar, eve gelirken İbrahim dürümcü sordu, sevgili et/dürüm yemeyen benim doğru tavsiyede bulunamayacağıma kanaat getirdi, vazgeçtik…
.
Eve geldik, babamın Engin'e ayırdığı, balkonda iplere asıp beklettiği kış kavununu verdim, bir de ona ikeadan hani şu 20 tl’lik sehpalardan almıştım onu verdim, yüklendi gitti :)
.
bu yazı da burada (nihayet) bitti :) ne geveze oldum di mi :)

9 Ocak 2010 Cumartesi

Yaz kuşundan ve annesinden gelen hediyelerim :)

bugün ayın kaçı daha yeni yazıyorum iyi mi :(
.
yine annemin bana avaz avaz müjdesini verdiği paketlerden biri oldu, bana hediye gönderenler benden önce annemi mutlu ediyorlar söyleyeyim
babam izin vermediği için paketleri açamıyor, benden telefonda "aç yahu aç" lafını duyunca büyük bir merakla açıyor :))
anne söylesene diyorum bu kez söylemem gelince gör süper süper diyor
yine öyle oldu :)


canım Yaz'ım ve canım annesi Deniz bana bir yılbaşı hediyesi göndermişler, çıkar çıkar bitmedi paketten :) her birine bayıldım, sürprizlerle dolusun sen Deniz :) çok şanslı Yaz çoook :)
annemden şöyle bir yorum geldi, ben kalemi denedim yazıyor, deli kadın yaa dedim :) bu keki anlamadım ama açmadım dedi, ben tuttum pat diye açtım sonra aaa fotoğraf dedim, eski haline annem getirdi ve fotoğrafını çektik :) ya şahane şeyler bunlar :)))

































aynamın kapağındaki yazıya dikkatinizi çekerim :p


tekrar tekrar çok teşekkür ederim, canımsınız siz benim, iyi ki tanıdım buldum sizi buralarda...


yeni yılımız hep böyle sürprizlerle güzelliklerle dolsun :)




8 Ocak 2010 Cuma

caveman-mağara adamı


Sevgilim her ne kadar önceki posta yorum olarak yalan dese de gün içinde gerçekten vaktim olmuyor yazmaya..
Ama akşamları yazacağım, unutmamak için..
Bir sözüm de adsızlara, yazmayın anacım adsız olarak, yayınlamayacağım, uydur bir isim abuzettin de bişey de ama adsız yazma… Ayrıca Tdk kesilme başıma… İngilizcem sular seller gibi olmasa da yazdığını anlayacak kadar öğrendim, kursa gittim..
ay neyse güzel bir akşamı yazacağım, konu dağılmadan…

efendim sevgiliyle bir caveman maceramız var.. (pes 26 Aralık'ta gitmişiz) hani sıkılırsam 10. dakikada çıkarım dediği oyun..
gittik oyuna, enteresan olan şu, sosyal ağlar sayesinde oyuncularla oyundan önce de sonra da konuşmak mümkün, ki konuştum Alper Kul ile, oyundan önce, hatta sonra da :) hatta bana cevap olarak, oyun sırasında 2 sürpriz konuğu olacağının müjdesini verdi, peki yüzsüz ben ne yaptım, çıkmayan sürpriz (adsız bak bunu doğru yazdım pek çok bloggerın aksine, buna aferin diyen yok) konuklar için ertesi gün hesap sordum :) yanıtladı mı ? evet :)
kaç hafta olmuş gideli yahu, tarihe baktım da yine..
ben sevgiliye gittim gündüzden, yemek yedik bi güzel, aa yemeği de ben yaptım, ızgara tavuklu yeşil salata, hadi salata neyse de tavuğu kes biç ne zor işmiş, ilk defa yaptım laf aramızda, Pınar’dan gördüm elleri tavuk kokmasın diye dr eldiveni takıyordu, baktım dolaplara bulamadım, sevgiliden isteseydim beni mutfaktan kovardı herhalde, zaten ben bu göğsü jülyen doğrayıp pişirsem olur mu dedim, ardına bile bakmadan çıktı mutfaktan, odaya gidip yemeksepeti'nden ne söylesem diye plan yapmıştı eminim :)
neyse salatamı çok beğendi en azından :) tavuğa laf etmedi ama peyniri küp küp kesip salatanın üstüne koy dedi, koymadım ayrı tabakta servis ettim diye söylendi :) kıvırcıkların üstü beyaz oluyo dedim, ben yicem yaa sanane dedi :) düşündüm de haklıydı..
bu arada oyunun tek kişilik olduğunu yemek yerken öğrendi sevgili, heheh söylememiştim, biliyorum dır dır edecek, gelmeyecek, arıza çıkaracak, son dakikaya sakladım bu haberi :) + oyuncuyla konuştuğumu ve bir sürprizi olduğunu söyledim, bak benimle ilgili bir şey söylediysen, bana laf atarsa bittin sen dedi :) adımı falan hatırlamaz diye ikna ettim :)
yedik yemeğimizi bir güzel, sağlıklı sağlıklı, sevgili Mecidiyeköy’de oturuyor, aslında Fulya’da ama hatun adı diye söylemiyorum ben onu :) (evet çok kıskancım) taksiye atladık 10 dakika sonra BKM’deydik, ne güzel böyle yerlerde oturmak dedim, şehrin göbeğinde.. erken gitmiş olduk böylece, dolaşalım dedik çarşıda, pasajlara girdik, sevgiliyi yine buldu tribünden birileri, ha bire selam verip durduk insanlara :) ben mağazalara bakayım dedim kapanmıştı çoğu sadece ayakkabıcılar vardı ve vitrinde yazan fiyatları da uygundu, denemeye kalksam söylenecekti, her ne kadar dene dene içinde kalmasın dese de biliyorum başıma gelecekleri…

geçtik salona, evden çıkarken rujumu tazeleyen bana, ay nereye gidiyoruz sanki diyen sevgili oradaki kızları süsü püsü görünce ne düşündü merak ediyorum :) oyun başlamadan insanlar kendi aralarında konuşuyorlardı, ay şahaneymiş, geçen geldik gül gül öldük, bilmem kimle bilmem kim gelmiş bayılmışlar, ay deli komikmiş falan filan.. sevgili gerilmeye başladı, niye insan şartlandırır ki kendini buna dedi, neyse oyun başladı, öndeki bir izleyici de oyuna dahil oldu, yani Alper Kul dahil etti, sevgili bana baktı, o ben olsaydım düşün halini dedi, çünkü sevgili bunu demeden az önce o izleyici sahneye çıkıp göbek attı :) napardın dedim yoo çıkar bir güzel oynardım dedi :)
oyuna gelirsek (gelsem iyi olur artık di mi, çenem düştü, bu arada otobüsteyim eve gidiyorum saat 20:05, son derece görgüsüzce açtım mini notebookumu yazıyorum) oyun bence güzeldi, Engin’e göre vasattı, bi kere oyuncunun performansı süperdi, o çıkardığı sesler, mimikler olağanüstüydü, dedim ya göbek attırdı orada bir müzik sesi çıkarıyor, duymak lazım, Ali Eyüboğlu Alper Kul için "vücudunu enstürman gibi kullanıyor" demiş ya az bile demiş, sonra hep birlikte birlikte, hep birlikte birlikte kadınların kendi arasındaki ilişkiyi anlatmak için kullandığı kısa cümle, bir her şeyi hep birlikte yaparmışız, mutfaktan cips alma, alışveriş, falan filan… Evet bildiğimiz şeyleri söylüyor ama değişik ve eğlenceli bir biçimde söylüyor oyun… güldük mü evet, ama öyle deli gibi kahkahalar atarak değil, espri anlayışımızı sorgulamak isteyenler buyursun valla :) bi daha gider miyim ? sanmam, biri bilet hediye ederse belki, çünkü 45 TL ve bence pek ucuz değil, Engin’e sorsak gitmez bir daha, bedava bile olsa..

Ama dedim ya kötü vakit geçirmedik sonuçta, iyi ki de gitmişiz, değişik bir aktivite oldu bizim için de, sosyalleştik :) ben hep şikayet ediyorum ya bişey yapmıyoruz diye..

kısacası kesinlikle gidilebilir bir oyun, bakmayın sevgilinin huysuzluğuna, ben beğendim, Alper Kul için bile gidilir, Alper Kul’u tanımıyordum ben, anneme sordum aa Kınalı Kar’da oynadı dedi, pes dedim, kaç sene önceydi anne o, ama şimdilerde de oynuyo dizilerde dedi (annem her diziyi bilir, reklam arasında izler yine de fikri olur o dizi hakkında) kişisel web sitesine baktım, annem haklıymış, bir sürü projede yer almış,
tek kişilik oyunları komedyenlerden izlemeye alışık bu bünyelere güzel etkiler bıraktığı kesin...
bu kadar uzun yazıyı okuduysanız pes valla :)

7 Ocak 2010 Perşembe

vaktim yok..


bir şey yapmaya...
yazmaya...
anlatmaya...

daldık işlere, hepsini yazıcam buraya, reçetemizi paylaşıcam :)

bugün Cemil İpekçi ile tanıştım,
ayyy galiba beğendim ben bu adamı :) çok tatlı, çok sempatik...
ve çok güzel gözleri var :)

bu arada bu mini notebook'a fotoğraf aktaramıyorum :( yaz ve anneciğinin hediyeleri var bana, fotolar olmadığı için onu da yazamadım :(

hafta sonu bütün yazıları ve yorumları yazıcam...

5 Ocak 2010 Salı

sevgilim dedi ki...



... bazen bütün enerjimi alıyorsun ama, bazen de öyle güzel enerji veriyorsun ki bana, çok mutlu oluyorum...

sonu böyle bitiyordu galiba, nadir anlardan biriydi, heyecanlandım, uyduruyor olabilirim :))

4 Ocak 2010 Pazartesi

e normaldir ama di mi ?


bi yandan işten ayrılma hazırlıkları yap, o şifreyi ver, bu işi devret..
bi yandan akşamın 8'inden sonra hediye almaya çık
eve gel anneyle otur planla, kes, biç, o diksin..
sonra adresleri toparla, excel'de tablo yap, blogunun adı, gerçek adı, kızı/oğlu kaç yaşında, adresi, hazırlanan hediye, varsa telefon numarası
(başak burcuyum demiş miydim her şey detaylı ve düzenli :) bazen abartı düzenli)
aman dikkat hediyeleri paketlere koyarken adres yazılı kağıtları kargo poşedine yapıştır
bu kadar uğraş didin,
sonra ne mi olsun
Yıldız'ın kutlama kartı Kutu'ya gitsin, Kutucum paket yanlış geldi deyip açamasın, Kutu'nun kartı ise hiçbir yerden çıkmasın, daha hala ulaşmayan dağıtımda görünen bir paket olsun, acaba onun içinden neler çıkacak diye merakla beklensin

iyi ki Yıldız fotoğraf çekip koymuş, paketin doğru gittiğini sadece kartı yanlış koyduğumu anlamış oldum böylece,
kızlar tekrar kusura bakmayın, çok telaşlıydım son günlerde...

aferin bana di mi...

3 Ocak 2010 Pazar

tatil moduna çabuk girdim


ama yarın itibariyle çıkıyorum galiba :)
yılbaşı akşamı annem ve babamla evdeydik, şirketten eşyalarımı toplayıp geldim, herkesle vedalaştım, benim bu tür vedalarım pek duygusal olmaz, hiç ağlayıp zırlamam, güle oynaya vedalaşırım herkesle yine öyle oldu, ama o kadar çok eşyam vardı ki nasıl yerleştiysem... kocaman ikea poşedi yetmedi :)

pınar ve burak davet ettiler ama gitmedim, annemle babamı yalnız bırakmayayım dedim, yemek yedik bir güzel, ben yemekte iş ile ilgili son durumu anlattım, biraz tedirgin gözüktüler gözüme :) rahatladılar, sohbet muhabbet saate bir baktım 23:58 ay ay ay diye fırladım yerimden, kırmızı donumu giymeye :) giydim ve bütün dileklerimi sıraladım :) nar patlatamadım, oldu canım dedi annem her tarafı kıpkırmızı yap, zaten yok evde nar dedi...

cuma akşamı da sevgilim, Gülden ve İbrahim ile sinemaya gittik, yahşi batı'ya, yazacağım izlenimlerimi, daha tiyatroyu yazmadım, gelen bir sürü hediyem var onları yazmadım, hepsini yazıcam sırayla...

cumartesi evdeydim, miskin miskin kalktım, yok dedim çalışmaya alışmış bünye cumartesi günü şaşırdı :) pınarlara gideceğim, hazırlanmaya başladım, giderken sevgiliye de uğradım, biraz tatsızlık yaşadık ama yeni yılda tartışmasak olmazdı açılışı yaptık dedim kendi kendime, biraz erken oldu ama..
neyse hallettik/halledeceğiz bi şekilde, o benim vazgeçilmezim..

gittim şakarcan çiftine, evlatlıkları emrah'da geldi :) ne zaman gitsem orada, yakında nüfuslarına alacaklarmış öyle dediler :) bi güzel yemek yedik, vok tavada yapılan tavuk sote ve makarna, şahaneydi.. makarnayı beğenmeyenler olduysa da ben beğendim
bu arada rejimde 1 ayı geride bıraktım veeee 4 kilo vermişim :)) tabi bunun şerefine tayt giydim hemen :))

evde mi otursak dışarıda çay mi içsek derken kendimizi caddede bulduk, mis gibi kahvelerimizi içtik, kalkmamıza yakın bir yağmur başladı, nasıl güzel yağıyor ama :) atladık arabaya eve geldik, emrah yok eve gideyim dese de hadi yaa oturacağız biz daha diye ikna ettik o da geldi yukarı :)) çok eğleniyorum onlarla ben, bi ara tvden şarkı bile tuttuk eniştemle kraldan hem de, benden engine ismail y den bir şarkı çıktı, ay inanamadık, ne bileyim ben 2 numarada böyle bir şarkı olsun :) buna da çok güldük :)

aaa nasıl unuttum, bir ütü yaptım, severim çok ben ütü yapmayı pınar da tam tersi, saymadım neler ütülediğimi... tek ortak noktası ütülediğim her şey sarı-lacivertti, bi insan sürekli aynı renkleri giymekten nasıl bıkmaz :)
gece 3:00 falandı yattığımda, üstüne 1 saat döndüm durdum yatağın içinde, dua ederken uyumuşum


bu sabah ise kahvaltıya caddeye saray'a gittik, sahiplerini pek sevmesem de mekanı çok seviyorum, rejimden fire vermeden sadece kahvaltı tabağı yedim, yetti valla...

dolaşalım biraz mağazaları dedik, her yer indirime girmiş, eniştem hadi nike'a bakalım dedi, girdik, beni büyük bir dertten kurtarıp sweatshirt beğendi ve ona yılbaşı hediyesi olarak aldım, seçtiğinin renginden bahsetmeye gerek var mı ? :) bu aradaaa sevgilime de halı saha ayakkabısı buldum ve aldım, fiyatı acayip uygundu :) kutuya haber vereyim bu indirimi :) aa sevgilime yılbaşı hediyesi de tıraş makinesi aldım, tam da istediği bir şeydi :) cuma günü akşam verebildim ancak, çok beğendi çok..

artık eve doğru yola çıktım, yolda sevgiliyi aradım buluşalım ayakkabını vereyim dedim, daha önce bahsettiğim Okan'a gidiyormuş, çocuklar bekliyor ne zaman gelirsin dedi, daha köprüye bile gelmemiştim, buluşamadık, halbuki tamamen benim güzergah hesaplayamamam yüzünden, kısa süre sonra ortada bir yerde buluşabilirdik, neyse yarın veririm artık...

biraz uzun bir yazı oldu, ama diyorum ya hep ben her şeyi buraya yazmak istiyorum, unutmayayım istiyorum...
daha da yazacaklarım var üstelik :)

yatayım bari, yarın bakalım neler olacak..
sürprizi açıklamama az kaldı :)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...