29 Mayıs 2010 Cumartesi

çoook uzaklardan gelen mektuplar..

Daha önce bahsetmiştim, benim çok yeğenim var :)
.
Hilal sürekli dibimde zaten.. Çoğu zaman Tuana da bizimle.. Yağmur bu listeye yeni eklendi.. Yağmur teyzemin kızının kızı, kuzenimin kızı yani.. İlköğretim 1. sınıfa gidiyor, onunla da vakit geçiriyorum ama daha çok annesi yanımızdayken. Tek başımıza pek bi aktivite yapmadık..
.
Hani annemin çok misafir ağırladığı gün var ya, o gün Hilal ve Yağmur’da geldi.. İyi anlaştılar, hatta klasiktir akşam ayrılmak istemediler birbirlerinden :)
.
O gün oynadıkları oyunların yanı sıra ortak bir noktaları daha vardı. Selda öğretmenlerinin ve onun öğrencilerinin gönderdiği mektuplar.. Haberleri vardı ve büyük bir merakla bekliyorlardı. Hilal ilköğretim 2. sınıfa gidiyor, Yağmur 1.. Tuana’ya sorduğumda annesi, ilgisiz olduğunu ve cevap yazmazsa bekleyen çocukları hayal kırıklığına uğratmak istemediğini söyledi, peki dedim. Ama diğer 2 cadı merakla bekliyordu.
.
Gelmiş geçen gün mektupları, sayıca da epey fazlaymış. Nasıl sevinmişler anlatamam, birbirlerinin sözünü kese kese anlatıyorlardı bana :) Zarfların içinden çıkan hediyelere de bayılmışlar, çocuk işte o kadar kolay ki onları mutlu etmek.. Ne planlar yapmışlar aralarında, İstanbul’u görmediğini yazanlara acaba İstanbul kartpostalı mı göndersek ? Peki biz onlara nasıl kitap yollasak ? Yağmur onlar 3. snıııfff üüüçççç diye bastıra bastıra söylüyor Hilal. Ne kitabı olacakmış en iyisi yaz tatilinde çözmesi için test kitabıymış. O kadar komikler ki, benden yardımcı olmamı istediler bi de :) bizim daha önce gittiğimiz bir kırtasiye dünyası varmış, orada renk renk kalemler, defterler, kitaplar sınırsız çeşit varmış bi baksak ne güzel olurmuş J tamam dedim gideriz ama siz önce cevaplarınızı yazın, her gün 1-2 tanesine cevap yazacaklarmış, bakalım okullar kapanmadan yetiştirelim diyorlar.. çok sayıda mektup gelmiş çünkü her birine, hatta Yağmur öğretmenine göstermiş çocuk bir heves, oralı bile olmamış öğretmeni. Halbuki sınıftaki her çocukla mektuplaşma sağlasa ya… Hilal’in bir yorumu nasıl şaşırttı beni, diyor ki bilmiş bilmiş “abla ! belki ben mektup arkadaşlarımla büyüyünce de yazmaya devam edebilirim, mesela 18 yaşına gelsek bile” ay dedim keşke :) inşallah yazarsın..
.
Selda öğretmenlerine de yazacaklarmış, o onlara yazmış :)
Ya gerçekten o kadar açık, o kadar saf dünyaları var ki, biz onların hep yaptığını sesli düşünüyorum dediğimizde yapıyoruz…
.
İşte benim kızlarım :)
.

Bu arada sana gerçekten çok teşekkür ederiz Selda Öğretmenim, bitanesin, çok iyisin..

Öğrencilerin ileride anlayacaklar ne kadar şanslı olduklarını..

Bin teşekkür tekrar, kendi öğrencilerine değil bizim buralara da yetiştiğin için…

26 Mayıs 2010 Çarşamba

unutmayayım diye.. birsürü...

valla çok uzun, karışık ve fotoğrafsız bir yazı olacak, şimdiden söyleyeyim, hatta sıkıcı bile olabilir...
ama buraya not etmek istedim, unutmamak için :)

.
düüünnn şahane iki hatunla birlikteydik, birini zaten tanıyordum, görmüştüm amaa diğerini sadece okuyordum, gördüm, tanıştım bi de çok sevdim + çok güzel, ben buradan yazmayayım, sürprizi bozmayayım :) onlar yazacaktır zaten :)

.
Nişan vardı, Gülden çok güzel olmuştu, kıyafeti de çok güzeldi, sevgilim de bana laf söylemekten geri kalmadı, gör insanlar nasıl formunu koruyor böyle elbiseler giyebiliyor diye, ben de içimden kızın zayıflaması için ortada teşvik vardı ama dedim, bi de giderken kocaman bir minibüsle gittik, ben pek anlamam hani şu caravelle gibi olanlardan, minibüsü görünce hemen pikniğe bununla gidelim dedim oofff dedi :) işim gücüm organizasyon :)

.
Alev’cim ameliyat oldu, birden, telaşlandık, ama iyi şimdi, hastaneden enteresan buluşmalar oldu benim adıma, kırgın olduğum birisi vardı, nazik davranışı sayesinde yumuşadım, böyleyim ben… Ay ama yaaa bunlarda aşk tam gaz :)
.
Fenerbahçe burukluğuyla İspanya’ya giden eniştem ve arkadaşları/arkadaşlarım çok güzel vakit geçirmişler.. Inter kupayı aldı, sevindim, kupayı kaldırdıklarında ağlamaya başladım, bize de nasip olsun inşallah dedim, ulaşılmazlığını bile bile..

.
Fener demişken, sezon sonu sürecimiz çok sancılıydı, National Geographic izledi sevgilim sürekli, bi de National Geographic Wild var onu… hiç bulaşmadım, ses etmedim, ne dediyse he dedim, o da habire kendini böceklere ısırtan adama söylendi durdu :) eh şimdi daha iyi…

.
Annem Cumartesi günü 20 kişilik misafir ağırladı, oofff evdeydim, evin hanım hanımcık kızı olarak sürekli hizmet ettim, mutfaktan çıkmadım, gören de ben yaptım zanneder, ama kek yaptım Pınar’ın telefondaki direktifleriyle, sonra sms attım gel de kek yapmayı öğreteyim diye, beğenildi de biraz :) ama annem şahane mamalar yapmıştı, keşke fotoğraf çekseydim..

.
Pınar ve Engin bana karşı birleşmiş durumdalar, kardeşim olacak o hatun bunun derdi çekilmez Engin deyip duruyor sevgilime..
.
Aa cuma akşamı da Pınar, Dilruba ben buluştuk, gece onda kalıp sabah onlarla işe gelir gibi kalkıp eve geldim, öldük gece boyunca gülmekten, bizim arabamız Caddy idi, yanımızda duran ve logosu kaplan (jaguarmış) olan bir araç durunca ne kedisi bee ben kaplana gidiyorum deyip kalkıyormuş gibi yaptım, o sırada bir hatun geldi ama ben yanında yanaşma kalırım, pek bi havaliydi, tabiî ki de arabaya bindi ve gazladılar, çok güldük, tabi kızlar beni Engin ile tehdit etmeyi ihmal etmediler :) şaka yapıyordum herhalde, daha neler :)
.
Konya'ya gidiyorum kısmetse, sevgilimin kız kardeşi Gamze evleniyor, ne giysem ? Baba ile tanışıcam, heyecanlı mıyım ? Hem de çok :)
.
Bu yazı da burada biter…
.
Kimseye bişey katmaz
.
Yazarın da öyle bir misyon yoktur zaten :)

20 Mayıs 2010 Perşembe

cesaret mi lazım acaba biraz ?

bunca zamandır mücevher sektöründeyim...
aksesuar, taş, takı, değer, eder, kar marjı gibi akla gelebilecek birçok şeyi öğrendim.. sular seller gibi olmasa da böyle bir alışverişe dair detayları öğrendim diyebilirim..

şimdiiii
bir proje daha var kafamızda
pazarlama reçetesi'nden başka...
o duruyor gayet yerinde ve gayet iyi...

acaba mı deyip duruyoruz
mücevher değil ama onun gibi birşey
hatta Pınar'ın yıllardır bana yapsana ne duruyorsun dediği birşey
bu sefer sorumluluk daha fazla, risk daha fazla

istiyor muyum ?
hem de çok :)
duyan herkesin ben ortak olayım dediği şey için ben niye endişeleniyorum bilmiyorum :)

birazcık şekillenirse çok daha detaylı yazıp fikir soracağım :)

deriiin bir nefes alıp hayalini kurmaya devam edeyim en iyisi..

17 Mayıs 2010 Pazartesi

en kötü gün bugünse, bugün de FENERBAHÇE

diyecek başka hiçbir şey yok
kupalar için sevmiyorum ben bu takımı
bugün dünden daha da fazla FENERBAHÇELİYİM

bugün de FENERBAHÇE


inadına FENERBAHÇE


sonsuza kadar da FENERBAHÇE

14 Mayıs 2010 Cuma

yok yok sıyırdım..

.
kumada panelinde bloglardaki son yazılara bakarken tepeden topuz başlıklı bir yazıyı aaa mehmet topuz'a nooolmuş diye girerek okudum
, üstelik orası bir moda blogu :)
.
bitsin şu lig
sanırım kafayı yiyorum...
.
totem yüzünden maça gidemiyorum iyi mi ?
geçen hafta çok stressli geçen maçta tuhaf davranışlar sergilediğimin farkında bile değildim..
maçı izlemedim, yan odada izleyen babam gool diye bağırdıkça ağladım, annemin önüme koyduğu ev yapımı nefis pizzayı ne kadar yediğime bakmadan lüplettim, yerken bi yandan netbook'ta bubbles denen renkli balon patlatma oyununu oynadım, devre arasında da oynamaya devam ettim gözümü bile kırpmadan...
.
şimdi ise o maç iyi geçti sonuç iyiydi diye aynısını pazar günü uygulayacağız...
kısacası maça ve inşallah ! sonrasında olacak kutlamalara katılamayacağım
.
aman razıyım ben buna :)

11 Mayıs 2010 Salı

bi deli kız bana ne güzel sürpriz yapmıştı..

ben yazana kadar ay geçecek üzerinden :(
fıldır fıldır geziyorum, ya da deli gibi çalışıyorum, sabah 2 saat işe geliş akşam 2 saat eve gidiş süremi saymazsak çalışmaya çalışıyorum aslında...
.
şimdi ise işin arasında aaa bloguma gidiyorum ben dedim, geldim...
.
bi de hatırlatma yazıyorum kendime, Görkem'i yaz, Diyarbakır'ı yaz, onu unutma, bunu unutma diye yazıyorum habire, sonra da her 5 dakikada bir ertele diyorum, herşeyi ertelediğim gibi....
.
bu kara kız Görkem var ya bu kara kız :)
e-mail atmıştı bana adresimi isteyen, sebebini söylediğinde bi sevindim anlatamam, önemli hissettim kendimi işte ne biliiim :)
bi kere gönderdi günler geçti gelen bişey yok, yüzsüzüm ya gelmedi diye haber ! verdim, ne haberi be, ben de istiyorum demekten ne farkı var :)
.
canım Görkemsan kırmadı beni bi daha postaladı, bu sefer geldi :) hatta çok komik, eve gelmiş posta, biz de o akşam annemle buluştuk, minibüsteyiz, Starcity'e gidiyoruz, aaa dedi ne alaka sana şuradan bir mektup var dur yanımda getirdim vereyim, bi baktım gönderene aaaaaa ben bunu bekliyorduuumm dedim açtım hemen, ay annem bir duygulandı gelinlikli fotoğrafı görünce, bayıldı bayıldı, Allah mesut etsin, maşallahlar havada uçtu, halimiz o kadar komik ki tepemizde dikilen ayakta duran insanlar, biz fotoğraflara bakıp ben sırıtan, annem yaşlı gözlerle fotoğraf seviyoruz
.
hemen mail attım Görkem'e aldığıma dair...
.
asıl konuya geliyorum, neyse eve gittik, ertesi sabah bi uyandım, daha gözümü açamamışım, yatağımın karşısındaki aynada Görkem'in fotoğrafı, gülmeye başladım, annee bu ne dedim, ben çok beğendim bu kızı, lakabı da zaten Pınar'ınki gibi kara kız, o yüzden oraya koydum dedi :) yukarıdaki fotoğraf Pınar ve eşine ait, henüz evlenmemişlerdi o zaman..
.
deli kadın yaa dedim :)
.
amaaa ben de bayıldım size Görkemsan :)
.
çok çok çook sevindim bana da gönderdiğin için
.
daha da çok mutlu ol çocukla inşallah :)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

hoşçakal Diyarbakır..

İstanbul'a dönüyorum..
değişik bir deneyim oldu, buraları da görmek lazımmış..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...