28 Kasım 2011 Pazartesi

Bir elma hikayesi...

Gene kilo almışım... 
Rejim yapıp kilo alan var mı benden başka ?

Bahanem falan yok, o kadar düzensiz yiyorum ki.. 11'de kahvaltı mı olur ? 17:00'de öğlen yemeği ? sonra taaa gece 22:30 falan akşam yemeği, sonra yat...

neyse, takılmayacağım ona şimdi, hayatımda güzel güzel şeyler oluyor, fazla kilolarım da nazar boncuğu olsun :p (dedim ben şımartmayın beni diye)

Çok şükür keyfim yerinde, aylardır deli gibi çalışıyorum, öyle güzel yorumlar aldım ki boşa kürek çekmemişim dedim, bin şükür...

Son günlerde epey koşturdum yabancı misafirimiz nedeniyle, önceki postta da yazdım.. Evet canlı yayın tedirginliği, bu İstanbul trafiğinde geç kalma telaşesi verken gülme krizine girdiğimiz anlar da olmadı değil. (kendi kendime nazar değdiriyorum, bile bile de söylüyorum, yazıyorum)

Blog toplantısı ve canlı yayının olduğu gün, akşam saati Barjis'i oteline bıraktıktan sonra taksi ile eve gidiyorum. Bu arada takside önde oturuyordum, arka taraf kalabalık diye. Annemi aradım, anne ölüyorum açlıktan, öğlen bi cheesecake tırtıkladım, sonra Kitchenette'de abuk subuk bişiler yedim, adam gibi yemek yemedim dedim. Tamam hadi gelince yerim, öptüm dedim kapattım telefonu. Taksici amca nasıl acıdıysa bana, açtı torpido gözünü, bak dedi ben Malatyalıyım, bizim bahçenin mahsulü elma, açlığını bastırır. Çok şaşırdım, güldüm ayy teşekkür ederim falan dedim, aldım. 

Ama Pamuk Prenses ve zehirli elma masalıyla büyümüş paranoyak Seda o elmayı yer mi ?

Yemedim :)

Ay şimdi midem bulanır falan ben yemek yiyeyim, sonra yerim bunu dedim. Sonra döndüm adama, hem Malatya'nın kayısısı meşhur, hiç duymadım ben elmayı dedim :) Taksici amca da anlatmaya başladı, orası yüksek burası alçak, hava şurada serin, burada sıcak falan... hıımm dedim anladıımm, çok teşekkür ederim valla sağolsun ne iyisiniz dedim :)

Ne kötüyüm di mi ? Adam bana iyilik yapmaya çalıştı ben elmayı yemedim :)

Şaka bi yana yememe sebebim sadece hijyendi. Ben onu kırk kere yıkamadan yemem, marketten alınanı deli gibi yıkıyorum, taksinin torpido gözünden çıkmış elmayı yer miyim ?

Peki elma şu anda nerede ?

Ofiste,masamda....
:)

26 Kasım 2011 Cumartesi

Televizyona da çıktım, hem de canlı yayına...

Bir bu eksikti di mi :)
Görseller gelince bir sürü post yapacağım. Pek yoğun bir hafta geçirdik. İngiliz müslüman, kendisi de tesettürlü olan modacı Barjis Chohan'ı misafir ettik. Geçtiğimiz haftalarda Dubai Fashion Week'de defile yapan Barjis'in tasarımlarını www.modanisa.com 'da satacağız. 

Hem basın hem blogger lansmanı yaptık. Her ikisi de çok güzel geçti. Ben blogger kimliğimi hiç terketmediğim için bence blogger buluşması daha keyifliydi :) Canım arkadaşlarım beni kırmayıp geldiler. Bu buluşmaları Modanisa ev sahipliğinde her ay moda sohbeti şeklinde yapmaya karar verdik. Aman bu fikrimi de çalmayın sevgili rakiplerimiz, çok rica edicem, yaratıcı olun ve benim kadar çalışın lütfen ! Anam ağlıyor benim gece gündüz çalışırken.. Neyse bu konuda dertliyim ayrı bir post konusu..

Gelelim başlığa...
Barjis ve tesettür modası basının ilgisini çekti elbette. Kanal A Ekonomi Gündemi isimli program canlı yayına davet etti. Ben Kanal A'ya gidene kadar sadece Barjis çıkacak zannediyordum. Yayına son yarım saat kala, sizin de kulaklığınızı takalım test yapalım dediler, neee dedim :) ve bende heyecan başladı.... Ellerim buz, ekonomi programı, ya bana bir dünya rakam sorarsa diye rakamlar gözümün önünde uçuşuyor. Program 1 saat sürecek, eyvah yani..

Korkunun ecele faydası yok, başladı program, ben nasıl tedirgin nasıl panik anlatamam.. Başladıktan ve biraz konuştuktan sonra geçti aslında heyecanım. Rujum orada sürüldü, beğenmedim, çıkardım kendi rujumu sürdüm, üstüste oldu güzel olmadı, bi de ben ıslak ruj olunca konuşamıyorum yapış yapış, amaaann... Bütün gün koşturmaktan saçım başım berbat, normal günde fönlü gezerim o gün gün saat sabah 6'da başladığı için ne fön ne bir şey.. Tam 3 kez boğaz köprüsünden (her 1 kez gidiş-geliş) geçtik. Barjis bana her geçtiğimizde arkasına bakarak Avrupa ? diye sordu ve güldü, çok eğlendi... Ah Barjis her gün geçiyorum dedim o güzel gözlerini pörtletti baktı bana.. Çok sevdim onu çok.

Bu arada tv programı için kimseye haber veremedim. Bir tek annemi aradım. Babamla ikisi izleyeceklermiş ama Kanal A'yı digitürk'te bulamamışlar.

Neyse bitti gitti çok şükür. Gelen yorumlar çok güzel, canım blog arkadaşlarım hemen yakalamışlar bir sürü twit atmışlar :) Pek belli olmamış heyecanlı olduğum Allahtan.. Sonradan kuzenim bu linki verdi bana ben de izledim, annesine yani halama izletmiş ay bayılmış pek mutlu olmuş. Ailenin konusuyum bir süre :) Bazıları için küçük ve önemsiz bir şey olabilir ama bu bizim ailede sık rastlanan bir durum değil. :)

Bu da böyle bir deneyim oldu bana :) Ama 1 yıl yaşlanmış olabilirim o stress yüzünden :)

İzlemek isteyen olursa link :

aşağıdaki tarihte 24 Kasım'ı seçip soldaki saati de 17:45 yapmak gerekiyor.

Yaa şekerim TV yıldızı da oldum :)))

18 Kasım 2011 Cuma

Edirne'de...

Bayram'ın 3. günüydü galiba..
Kuzenim ve eşi hadi yarın Edirne'ye gidiyoruz sen de gel dediler, atladım yanlarına..
Hatta o gece onlarda kaldım, ertesi sabah birlikte kahvaltı edip çıktık yola...
Bu kuzenim Naz bücürünün annesi. Ben Naz'ın odasında yattım. 

Kuzenim benden 1 yaş büyük. Baktım şöyle bir kızının odasına, bir çocuğun kendini mutlu hissetmesi için gereken her şey var. Ne güzel bir anne olmuş Burçin dedim :) Sadece odadaki süsten oyuncaktan bahsetmiyorum. Karı-koca o kadar güzel davranıyorlar ki çocuklarına, öyle güzel iletişim kuruyorlar ki..

Neyse, sabah güzel bir kahvaltıdan sonra çıktık yola. Ee iyi güzel gidiyoruz da nereye gideceğimizi, nerelere gideceğimizi falan bilmiyoruz. Bi dakka dedim panik yok bi dakka :) benim twitterım ne güne duruyor ? Gamzeee diye yazdım hemen, yüzünü görmediğim ama çookk sevdiğim Gamzeme :)

Naz sayesinde çok komik bir yolculuk yaptık. Bu otomobilde uyurken biz aşağıya indik ve fotoğraf çektik. Ama arabanın 2 m uzağındayız sadece. uyanmış, kapıyı da açmamış, camı açmış kafayı uzatmış aynen şöyle ciyaklıyordu "beni niye burada bıraktınız beee" gülmemeye çalışıyoruz ama Nazcım yaa o cümle sonundaki "bee" nedir ? Neyse sonra arka koltukta başını benim bacağıma koyarak "ipad" ile vakit geçirerek yolculuk yaptı. Bu zımbırtıyı benden iyi kullandığını söylememe gerek yok sanırım. Görüntü de bacak bacak üstüne atmış..

Gamze maalesef o gün il dışına çıkmak zorunda kaldığı için görüşemedik ama bize şahane rehberlik yaptı telefonun ucundan :)

Önce Selimiye Camii'ne gittik. Naz'ın huysuzluğu başladı. Küstü falan, onu babaya atıp biz kuzenimle gezdik, dua ettik..

Sıra geldi en can alıcı noktaya "Tava Ciğer" :)
Gamze dedi ki Aydın'a gidin. çok sıra vardır, beklemek istemezseniz alternatifleri şunlar.. yok biz duyduk ya Aydın Ciğercisi'ni, alternatif falan yok dedik. Tam 1 saat sıra bekledik, pekiii değdi mi ?
Ke-sin-lik-le
:)
O nasıl bir lezzet, elbette kalori bombası ama olsun. Yanında gelen kurutulmuş biber kızartması, ooff offf.. Edirne'ye gitsem yine giderim. Şiddetle tavsiye. Bu arada kuzenim yemedi, o kızı ile yan restaurantta makarna yedi :) Biz eniştemle ciğer yedik.

Karnımızı da doyurduktan sonra yine canım Gamzemin önerisiyle Keçecizade'den Kavala Kurabiyesi ve Badem ezmesi aldık. Eve geldiğimizde birer kutuları bitti bile..

Dönüş yolunda Naz pek keyifliydi :) Bana bir sürü poz verdi durdu. Oynadı, atladı, zıpladı...
Ona dedim ki benim kızım olursa sana benzesin, çok seviyorum ben seni. Bir mutlu oldu anlatamam, ben de seni seviyorum dedi bana. Önüne gelene de söyledi. Seda ablamın kızı olursa bana benzeyecek diye :)

Çookk güzel birgün geçirdim yani.. Edirne pek güzelmişsin, uzun zamandır gelmemişim. Gidilemeyecek bir yer de değil, anneme söz verdim otomobil alınca gideceğiz :)

Tatil postlarım biter mi acaba :)

dede evinden sonra anneanne evi...

Kokusu yıllarca aynı kalabilir mi bir evin ?
Anneannemin eviyse kalır :)

hatta o insanı delirten düzeni ile kalır. Bir cm oynamaz yerinden bir eşya, onun bir yeri bir konumu vardır ve yıllardır orada durur.

Enteresan kadındır anneannem..

bu bayram onun evinden bir görüntü..

hani bazı karelere ay ne sıcak deriz, ay ne renkli deriz bir sürü yorum yaparız..

Anneannemin evindeki bu görüntü bana tek şey dedirtiyor 

"anneanne yaa senden anneme, annemden bana geçen ne uyuz şey şu düzen"

geçmiş geçmiş...

artık günü gününe yazmayı bıraktım..

öylesine fotoğrafları ekleyeceğim.. ben yine hatırlarım..
bu Kurban Bayramı mesela.. ne kadar güzel geçti, aynı geçen bayram gibi.. dedem gitti gideli babam dede evinin en büyüğü oldu. Köydeydik yani.. Köy dediğim İstanbul içinde gene..

Ben bu bayram fahri memleketim Akçay'a gidemedim ama olsun :)

Çok şükür gayet keyifliydi, ben sürekli bir yeme modundaydım..

Kömür sobasıyla ısınıyor o ev, ve nasıl ısınıyor anlatamam, biz donuyormuşuz.. miiss gibi bir çay içtim önce..
 kahvaltıda da üstünde kızarmış ekmek..
halam çok mutlu oldu gittik diye, ev o kadar kalabalıktı ki.. ama ben biraz abartmış olabilirim, o koltuktan kaldırdılar öbürüne gittim yattım...
ev çok kalabalıktı, aile zaten kalabalık, bir de gelen giden eklenince..
ama arada kitap bile okudum. Pucca ama yaa okunmaz mı :) gece telefonumun ışığıyla okudum o derece :) ama bitti...

bi de bir yere gittim, söylemeyeyim şimdi, olunca sözlerim :) dönerken buradan geçtik, adı Kör Çeşme, pek kör görünmese de.. benim çocukluğumda da aynı böyle akardı burası, hala aynı..

kısacası bütüüünn tatil yattım. Bir de dedikodu dinledim ki amanın :)) çok keyifliydi, bi yandan birileri hakkında (aman kötü değil, annem konuşturmaz zaten) bi olay anlatıyorlar birden diziye dönüp Lale Devri dizisi kritiği yapıyorlar. Ben son dönemde çok yoruldum. Böyle biraz tembelliğe ihtiyacım vardı sanırım. Çok iyi geldi kısacası..

 Burada sobanın arkasında mayışmışım söylemeye gerek var mı :)

17 Kasım 2011 Perşembe

benim bir evim olsa...

aynen bunun gibi...
küçücük olsa...
çatı katı olsa...


olmaz mı ?

burası benim arkadaşımın evi, o da tek başına yaşıyor, geçen akşam ona gittiğimde oturduğum yerden çektim :)

çok beğendim, hemen hayal kurdum...

10 Kasım 2011 Perşembe

10 Kasım...


Bu bloga bir çok şeyi yazmayı unutabilirim.. Doğum günlerini, düğünleri kısacası her özel günü unutabilirim.

ama 10 Kasım'ı unutamam..

Ailemin Atam'a sonsuz bağlılığı bana geçti ve inşallah ileride benim çocuklarıma da geçecek.. (evlatlıktan reddederim o derece)

Evimizin her köşesi Türk Bayrağı dolu ve annem, yeni konuşmaya başlayan çocuklara bile Atatürk dedirtir. Ve öyle enteresandır ki zor olmasına rağmen söyler çocuklar. Hatta annem tekerleme haline getirir "En büyük Türk Atatürk" diye. Öyle öper ki söyleyen çocukları, çocuklar da mutlu olup tekrar tekrar söylerler..

Kısacası ailece hassasızdır bu konuda..

Sayesinde özgür bir kadınım derim hep. Başım dik, kimseye muhtaç olmadan yaşayan, haklarım olan bir kadın..

Belki daha önce yayınladım, hatırlamıyorum ama kadınlarla olan fotoğraflarına ayrı bayılırım Atam'ın.. 

Derler ki çapkınmış.. Yaşasaydı peşinde olan kadınlardan biri olacağıma göre çapkın olmak onun suçu mu :)

Vals yapan fotoğrafı da 2. sırada gelir.. Ama en beğendiğim fotoğrafı bu yukarıdaki...

ne yazsam anlatamam ki hislerimi..
bıraktığın her şeyin bekçisi olacağım gücüm yettiğince...


3 Kasım 2011 Perşembe

01.11.11 ne yahu derken..

enteresan bir akşam oldu benim için...
bindiğim yanlış otobüs yüzünden alakasız bir yoldan Kanyon'a ulaşmaya çalışırken tanıdık bir ses SEDA ! dedi
kafamı kaldırdım, O...
kaldım öyle..
o kadar şaşırdı ki orada olmama, o kadar şaşırdım ki karşıma çıkmasına..
ne işin var burada dedi..
ben de ay yanlış bindim de, trafik durunca indim de, yürüyodum da, bi yandan telefon da... nefes almadan konuştum..
sen nereye diye sormayı akıl ettim..
işe dedi..
peki hadi iyi aksamlar dedik..
o kısacık an, sıfır temas, 1 metre uzaklıktan konuşarak geçti bitti...

o kadar...
yabancı gibi...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...