31 Aralık 2009 Perşembe

yeni, her şey yepyeni


bugün yılın son günü benim için bir de işyerimde son günüm bugün itibariyle ayrılıyorum buradan...

durumun çok normal görünmediğinin farkındayım :) ama yolunda her şey
huzursuz değilim asla, rahatladığım ise kesinlikle söylenebilir..

peki ne yapacağım, kesinleştiği anda ilk buraya yazacağım zaten :)

bunun dışındaaa

bak 2010 senden büyük beklentilerim var,
bu sene çok huzurlu olalım, sakin olalım, telaşsız, paniksiz, sıkıntısız olsun her şey, bi de biz hadi evlenmesek bile ona doğru bir adım atalım

ben daha çok uyuyayım, daha az yorulayım, dakika hesabı yapmayan patronlarla karşılaşayım :)

gereken her türlü şeyi yapmayı düşünüyorum, kırmızı don giymekten nar patlatmaya kadar, Esra gibi gözlerimi kapatıp gülümseyerek çook içten dileyeceğim dileğimi :)

şuraya da bir noel anne görseli bulayım dedim, hepsi çıplak be
kardan adam zaten koyamam, havaya bak güneş var :)

heh buldum, bak 3 tane ağaç, bir Lale'nin, biri Ayşegül'ün, diğeri de benim :)
altında da dileklerimiz...

unutmadan, hediyeler o kadar aceleye geldi ki, atladığım unuttuğum mutlaka olmuştur, onları da telafi edicem, bi yandan işleri devrederken üstelik gece yarısı işten çıkıp bişeyler almaya çalıştım, unuttuklarım için şimdiden affola...

herkese iyi yıllar dilerim, ne istiyorsanız daha aklınızdan geçerken olsun, "başka şey istesem olacakmış" lafını daha sık söyleyin

Lale, Ayşegül, Seda Vol. 2

.
konuşuyoruz,
.
planlıyoruz,
.
heyecanlanıyoruz,
.
sabırsızlanıyoruz,
.
arıyoruz,
.
soruyoruz,
.
korkuyoruz,
.
gaz veriyoruz,
.
mutlu oluyoruz...
.
çok yakında :)



30 Aralık 2009 Çarşamba

bugün gelen mailler...




Tedaaaaaaa


ya da


Sedaaaaaa başlıklı


veeee nasıl güzel sözcükler var içinde nasılll...




hihihihih

pek bi kokoşum

yeni yılda...
:)
sevgili
kardeşim ve eniştem bana şahane bir hediye almışlar
valla fotoğrafını çek(e)medim, uygun bişeyler ile giyip çekeceğim
zaten daha şimdiden eniştemle neyle giyilir, nasıl giyilir diye kapıştık :)))) bilmiş...
onun dediği gibi giyip çekerim artık

ne mi almışlar ?
kürk yelek hem de leopar desenli
:))
tam benlik...
yakın zamanda gerçek kimliğime kavuşuyorum inşallah, eski motivasyonuma, lakaplarıma, süsüme püsüme dönüyorum...


peki ben onlara ne aldım ?
:( hiç bişey
hadi Pınar'a kolay, ısmarlıyor da, Burak'a hediye almak, beğeneceği bir hediye almak benim için dünyanın en zor işi
sevgilimde bu kadar zorlanmıyorum yahu, gerçi sevgilim de mızmızdır, her şeyi giymez ama Burak kadar değil..

29 Aralık 2009 Salı

bu kadar tembellik olmaz


dedim ya geçen gün, hiç bişey yapasım yok
iş ile ilgili durumlar, uykusuzluk, trafik, zaman yetmemeye başladı
kafam o kadar dolu ki, her şeyi ama her şeyi unutur hale geldim
.
Lale aradı geçen gün, birini aramamı istedi, sonra bana haber ver olur mu dedi, ben ne yaptım, arayacağım kişiyi aradım ama sonra Lale'ye haber vermeyi unuttum, akşam saat 6 oldu, kız beni arıyo ben şok, hiç olacak şey mi ?
o saatten sonra yapılacak bişey yok, kaldık öyle, çok üzüldüm, özür de diledim, Allah'tan beni tanıyor, kırılmadı, biliyorum sonsuz kredim var onda..
.
dün akşam çam sakızı çoban armağanı yılbaşı hediyelerimizi bitirdik, nihayet...
daha hediyesini alamadığım kişiler var, asıl onlar son dakikaya kaldı ama napiiim, halledicem bi şekilde
gerçekten burada zaman yetmiyor bana, erkenden alsaydım, ama yok son dakikacıyım ben, annemin deyişiyle yumurta kapıya gelir ben o zaman harekete geçerim...
çekilişte bana çıkan kişiye de aldım, en çok o içime dert olmuştu ya yetişmezse diye, gitti o da..
.
annemin söylenmesinin bir nedeni onun da iki ayağını bir pabuca soktum, çünkü hediyelerin bir kısmı onu da ilgilendiriyor, şimdi hediyeler gitmeden detay vermiiim :))
bu sabah hepsini postaya verdik, yarın ellerinde olur dediler, bakalım...
ben bekleyenlerden daha heyecanlıyım :)
.
bi de kart amayı unutmuşum, haydaa oturdum kart yaptım hamaratdiva'da gördüğüm ve hatırladığım kadarıyla, neti açıp bak di mi, olur mu notebook'un kablosu Lale'de kalmış, pil sıfır...
yaptım bişeyler, umarım beğenilir, bu arada saat 23:50 falan, oda darmadağınık, ipler, kurdeleler, kağıtlar, kargo poşetleri, kımıldamaya yer yok :) babam kaçtı gitti odasına :)
.
yatağıma yattığımda saat 02:00 olmuştu, kargo sabah 08:30'da açılıyormuş, işten 1 saatliğine izin aldım gittik annemle birlikte, biraz büyüktü de paketler :) adam sabah sabah gözlerini pörtletip baktı bize, kapılardan sığmıyorduk :))

hallettim işe geldim, biraz hafifledim sanki :)
.
tiyatroya gittik ya onu da yazmam lazım bi ara...
.
bu da hediyelerden bir kare :) oynadım üzerinde ki anlaşılmasın :)
.
unutmadan, benden paket gelecek arkadaşlarım için şöyle bir uyarı yapsam ayıp olmaz di mi ?
.
paketi makasla açarken dikkat edin olur mu, içindekini kesmeyin :)
.
heyecanlı bekleyiş başladı bende...

26 Aralık 2009 Cumartesi

hediyem geldiiii


biri dürtükledi galiba yaz diye, yazamıyorum dedim döküldüm :)

sevgili Primarima bir yılbaşı çekilişi yaptı ya hani...
işte o hediyem geldi (ben pazartesi gönderiyorum :( geç kaldım biraz)
ama ne şaşkınım ben
annem aradı sana bir kargo geldi dedi, aaa kimden dedim, amerikadan mı ? moonsun'dan kesemi bekliyorum.. yok diil dedi Ankara'dan, Allah Allah dedim adı yazıyor mu ? Funda adı dedi yine Allah Allah dedim, anne açsana pakedi bak bakiiim içine dedim heyecanla, ay baban açtırmadı sana gelmiş diye dedi, ay ne bakıyorsun sen ona aç yahu dedim :)
annem ayrı heyecan ben ayrı :)

açtı hıım çok güzel söylemem gel gelince görürsün dedi, ne gıcıksın anne dedim :)

eve gittim bi baktım şahane !
müzik çalmaya başladı kapağı açınca, nasıl gülüyorsam annemle babam beni izleyip bana gülüyorlar, valla çocuk bu diyo babam :)
nasıl güzel, nasıl sıcak, nasıl mutlu oldum anlatamam
bu arada hala aklıma gelmiyor neden geldiği


Funda bir not yazmış ve altına renginle renkli hayat diye imza atmış, girdim bloguna mail adresine baktım ve mail attım, hem teşekkür ettim hem de ev adresimi nerden buldun kuzum diye sordum (bilmeyenler varsa söyliiim ben eskiden sarışındım) hala aklıma gelmiyor çekiliş, sağolsun Funda tüm inceliğiyle açıkladı, heeee dedim çekiliiiişşşş :)))))
buradan tekrar teşekkür ederim Fundacım, bayıldım, çok beğendim, çoook mutlu oldum, seni tanıdığıma da çok sevindim :) enteresan bişey daha gördüm Funda'nın bloguna bakınca, aynı günlerde Yasin Suresi'ni okuyup aynı şeyleri hissetmişiz, ne güzel...
bir teşekkür de Primarima'ya, çok uğraştı ama ne güzel mutluluklar kattı insanların hayatına :)

muz da verebilir miyiz ?

Dün gece Hilal'lin doğum gününü kutladık
yengeç gibi yanaştılar yanıma Tuana ve Hilal
rahat davransınlar diye nasılsınız kızlar, anlatsanıza neler yapıyorsunuz, okul nasıl gidiyor, aaa Tuana duyduğuma göre okumaya başlamışsın falan diye konuştum da konuştum
anında havaya girdiler, 1 dakika sonra bomba geldi, bu pazar bi yerlere gidelim mi ?
:)
bu pazar olmaz dedim işim var ama haftaya olabilir
hatta Pınar ablanın bir planı var, cumartesi buluşup olan gidelim, onda kalalım, pazar günü de hayvanat bahçesine gidelim dedim
Tuana hemen atladı ben annem olmadan kalmam :( peki dedik annesiyle bakışarak ısrar etmeden, başka bir çözüm buluruz, ama pınar çok mutlu olurdu dedik, düşündü bi an güldü sonra, ama evet demedi, şimdilik..
.
sonra sormaya başladılar, hangi hayvanlar var, biz şu dev akvaryum var ya ona gittik, bayıldık falan...
o var mıdır, bu var mıdır bir sürü soru geldi
en enteresanları ise Tuana'dan geldi
.
zürafaya binebilir miyiz :)
maymuna muz verebilir miyiz :)
zürafaya binebileceğinizi sanmıyorum ama maymuna muzu görevliler izin verirse veririz dedim, tamam o zaman hemen yarın muz alalım dedi ve annnneeeee diye annesine koştu
.
çok güldürüyor bu kızlar beni

ve Tuana'yı bana benzetmiyorlar mı, eriyip bitiyorum ben :) bayılıyorum bu kıza

akşam anneme dedim kızım olsa çok isterim Tuana gibi olmasını diye

nasıl zarif nasıl zarif anlatamam
şahane bir elbise giymiş, ayağında ev ayakkabıları çıtır mı çıtır bir görüntü :)

uuuuffffffff


noluyo bana bilmem
yazacak bir sürü şey var yazacak ben yok
canım bişey yapmak istemiyo
böyle bişey olaiblir mi yahu
bi anda çok heyecanlıyken bir konuda, aklıma başka bir şey gelip tüm o heyecanımı yitirdiğim gibi sıkıntılı tatsız tuzsuz olabiliyorum
bi dünya fotoğraf, bir sürü konu, hiç içimden gelmiyor yazmak
yılbaşı üstü ne bu şimdi
bi heves hediye olayına başladım, postaya bile veremedim duruyo evde hepsi

bugün tiyatroya gidicez
atlayıp zıplıyor olmam lazım di mi ?
işe geldim, makyaj bile yapmadım..
sevgilinin de sesi bir tuhaf, en büyük etken o tabi böyle olmamda
bişeyim yok diyo, bilmez miyim ben onu...

amaaaannnnnnn
kendimden sıkıldım be

23 Aralık 2009 Çarşamba

biletler cepte...


olleeyyy
kandırdım sevgiliyi
methini çok duyduğum bir oyuna gidiyoruz kısmetse
yorumları okudum süper diyor herkes, memnun kalmayan 1 kişi bile yok
ama benim mızmız sevgilim, film seçimlerinden sonra bana güvenmeyerek bak sıkılırsam 10. dakikada çıkarım dedi :) tamam dedim söz sıkılırsan çıkacağız

izleyicilerden biri 10 yıldır böyle güldüğümü hatırlamıyorum demiş
onlara güvenerek pek emin konuştum :)

bakalım...
inşallah biz de çok güleriz :)

çok seviyorum tek başıma alışverişi

abarttım ama biraz
.
baktım sevgilinin geleceği yok, pazartesi akşamı İkea'ya gittim tek başıma, dün akşam da Cevahir'e...
.
ooohh bi güzel dolaştım, bissürü şey aldım, hala da eksiklerim var, daha uğramadığım mağazalar var
komik bi görüntü farkındayım, elimde listeyle geziyorum :)
.
hele İkea'da kumaşları ölç, biç, kes, o kumaş topunu döndüreme, pek bi uğraştım, aaa bi de sürekli annemle telefonda konuştum, paltom kocaman (yine dedim, otomobil alıcam!) o kocaman sarı poşetlere koydum paltomu, çantam da kocaman, boğuştum, dedim tanıdık biri görse rezil oldum :)
.
saat 7 de işten çıkıp gitmek işkence resmen :( saat 8 i buldu gitmem, e dön dolaş kapanışa yakın çıktım, bu arada forum istanbul'un içinden geçtim mecburen, yaya gidilince güzergah öyle, orayı da beğendim, bigün de orayı tavaf edicem :)
.
dün akşam da cevahir'e gittim, gündüz Lale'deydim, akşamı buldu yine çıkmam Laleden, ama lak lak etmedik çalıştık valla, sonra sevgiliye uğrayayım dedim, çok yorgunmuş uyumuş, yine sürpriz yaptım ona gittim bi kere öptüm kaçtım, istikamet cevahir, pek sevdiğim söylenemez orayı ama işimi görüyor, kapanmasına 15 dakika falan vardı sevgiliden uyarı mesajı geldi, git artık evine diye :) kıyamam ona, uyuyo ama aklı bende :)
.
listenin bir kısmını 2 günde bitirdim, indirim lafını ve ucuz fiyatları duyan annem perşembe günü de böyle bir program yapsak mı dedi :) üst üste alışveriş bu bünyeye fazla gelir mi ?
.
hiç sanmam :)

22 Aralık 2009 Salı

Lale, Ayşegül, Seda...


az kaldı...
yeni yıla yeni haberlerle girmeye çok az kaldı
:)

çok mutluyum, çok umutluyum...

müzik grubu falan kurmuyoruz ehehe

uğuru kaçmasın diye kesinleşmeden yazmıyorum
çalışıyoruz....

19 Aralık 2009 Cumartesi

dün gece ne rahattım...

o yağmur kıyamette eve gittim, kuzenime gidecektim kahveye..
yoldan aradım, benim gelmem çok geç olacak yarına erteleyelim, vakit daha bol olsun dedim, anlaştık...
adım adım trafikte eve gittim, 20:30 falandı saat.
yemek ye, maça bak, banyo yap derken aklıma geldi uzun zamandır Yasin Suresi okumuyorum ben
arada eser bana okurum, annem ve Pınar der; bu yine bişeyler adamış, yok yok canı sıkıldı bişeye kesin, yorum yapar dururlar..
içimden geldi akşam öylesine okudum, arapça bilmediğim için Latin harfleriyle yazılmışını okudum
duamı da ettim sonunda, her şeyin hayırlısı ne ise o olsun dedim...

yattım
o kadar rahatlamıştım ki, uzun zamandır başımı yastığa bu kadar huzurlu koymamıştım,
dedim seda, sadece evrene pozitif mesaj yollamakla olmuyo, arada aç böyle oku..
başımı yastığa koyar koymaz böyle rahatça uyuyacağımı, böyle hafifleyeceğimi bilseydim çok daha önce okurdum dedim

iyiyim....

18 Aralık 2009 Cuma

sonra Seda kıskanç...

kıskanırım tabi :)
eniştemin yazdığını gördüm sabah sabah, demiş ki Fenerbahçe'nin voleybolcu kızlarına;

Sen kalk ligde tek set vererek puan kayıpsız lider ol.Üstüne kalk Şampiyonlar Ligi'nde set vermeden 3 maçta 3 galibiyet ile lider ol.Mükemmel oyna;takım ol,mücadele et,savaş,taraftarda heyecan yarat..Bunlar yetmezmiş gibi bir de taraftara beste yapıp maç bitiminde tribüne gelerek söyle..
Ne diyim ki;GURURUMUZSUNUZ !


hemen yorum yazdım
kesin mest olmuşlardır kesin, mutlu mesut çıkmışlardır o salondan, bir sonraki maç nerede ? hemen gidelim, kızlara destek olalım, hadi yeni pankart yaptıralım, engin hadi yeni beste yap, havada uçmuştur bu cümleler adım gibi eminim, kızların fiziğini falan kıskandığım yok görüldüğü gibi, o kadar olmadım daha, çüş derim kendime herkesten önce :)
ama diyorum ki biz yıllardır tüm sevgi sözcüklerini sıralarız, aşkım, balım, böceğim, sevgilim, bitanem, hayatım, sevdiğim diye... şu kızların tezahüratı kadar etkili olmaz

kıskandım mı ?
evet, hem de çok
hıh

17 Aralık 2009 Perşembe

bir tek ben mi benzetiyorum ?

.
asla kötü niyetli değilim, lütfen yanlış anlaşılmasın
nihat odabaşı da çok beğendiğim fotoğrafçılardan birisidir, Ayşe'nin şahane fotoğraflarını çekti mesela...
.
amaaa
acı aşk filminin afişini gördüm hani şu sıralar gündemden düşmeyen afiş, bu bana bir şey hatırlattı dedim, 5 saniye sonra buldum, desperate housewives dizisinin 2. sezon cd kapağındaki fotoğrafa çok benziyor...
.
üşenmedim budum, bu dizinin delisiyim bilenler bilir, direkt bana onu anımsattı..
bir tek ben mi benzetiyorum diye sormadan edemedim

:)






15 Aralık 2009 Salı

çok içten diledim herhalde :)


nasıl mutluyum anlatamam

bahçe de bahçe yazıp durdum, hatta az önce, geçen sene yeni yıl için ne yazmışım diye bakayım dedim, yine bahçe demişim

şimdi iseeee Allahım sana şükürler olsun diyorum, 2009'da olur inşallah demişim oldu işte :)

bahçemiz var artıııııııııkkkkkk

nasıl sürpriz oldu nasıl, birden çıktı ortaya..
babam yemek yemedi sevinçten :)

Pınar da artık sanalı bırakıp gelir bizim bahçede eker :)))

geceden edit :
şimdi babamla detayları konuştum, satın almayacakmışız, bu bahçenin sahibi arkadaşı zaten tarımla uğraşıyormuş, artık bütün bahçelere ekmeyecekmiş, babam daha önceden ona da haber bıraktığı için, gel demiş ek istediğin gibi, bizim eve de çok yakın, para ödemeyeceğiz, sahibi olmayacağız ama dilediğimiz gibi ekip biçeceğiz... Tamam dedik buna da razıyız, yöntem hiç fena değil :)
en kısa sürede gidip fotoğraflarını çekeceğim. İlk ekin Mart ayında soğanmış :) işaretledik bile takvime

dedim ki bak baba benim bahçeyi yazdığım bi yer var, oradaki arkadaşlarımın da çocukları, yazın gelirler bahçeye oynarız onlarla di mi dedim, sen deli misin bayılırım dedi, o zaman dedim defdef, tibet, nehir, yaz, asya hepsi gelir
gelsinler ne oynarım ben onlarla dedi, yerler organik domatesleri, salatalıkları...

gelirsiniz di mi :)

14 Aralık 2009 Pazartesi

dip...


dip...
ben...
gene...
yine...

buraya ne olduğunu yazmak istemiyorum, ama not etmek istiyorum

yeni bir sayfa
hadi bakalım...
umutla...

tüm tatsızlıkların 2009'da kalması umuduyla...

2010'a yeni kararlarla...

biz olarak...

12 Aralık 2009 Cumartesi

Gül'e Ağıt, bu oyuna gidin, şahane....

Dün akşam tiyatroya gittik
Hilal'in anne-babasının davetlisi olarak gittim, hep ben onların kızını götürüyormuşum onlar da beni davet ettiler :) ne kadar nazikler, bin teşekkür...
.
Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi'ndeydi oyun, adı "Gül'e Ağıt"
hani 2004 yılında töre cinayetine kurban giden Güldünya var ya, ondan etkilenilerek kaleme alınmış
.
Dün akşam amcam beni işten aldı, önce burada yemek yedik birlikte, sonra çıktık, Ataköy çok yakın bana hemen gittik, Atrium'a girdik çay kahve derken, annem ve yengemin olduğu grup gecikti, biz oynanacak binaya girdik eyvah dedik oyun 20:30'da, saat 20:29 daha annemler ortada yok, yoldalar trafiğe takıldılar, kurum yöneticilerine gittik sadece 5 dakika lütfen diye rica minnet beklettik, biliyorum yaptığımız ayıp bişey ama 40 kişilik gruptu gelen...
neyse sağ olsunlar, ama sadece 5 dakika diyerek yardımcı oldular, bizimkiler de yetişti..
.
oyun başladı, Güldünya konusunu bilmeyen kimse yok sanırım, dehşete kapılarak izledik, alınacak o kadar çok ders, şükredilecek o kadar fazla durum var ki,
.
oyundan bahsetmeyeceğim, mutlaka gidin, mutlaka izleyin, dram gibi gözükse de oyundan çıkınca o durumda olmadığını için şükrediyorsunuz ve kendinizi hafiflemiş hissediyorsunuz... Aileme, bulunduğum yere, burada doğmuş olmama, babama bir kez daha şükrettim...
.
tüm oyuncuların performansı muhteşemdi, ama büyük abi İrfan'ı oynayan Ali Rıza Kubilay'a ayrı bir parantez açmak lazım, o nasıl oyunu hissetmek, o nasıl rolle bütünleşmek, bi ara Güldünya'yı hamile bırakan adamla tartışma sahnesinde damarları patlıcak şimdi bağırmaktan dedim, o ses, o mimikler anlatamam...
.
Bi ara Gül'e ve annesine karşı olan tutumu, davranışı yüzünden sinir oldum, kadınlar hep yerde oturuyor, süklüm püklüm, ezik... yanımda oturan anneme dedim ki, ay beni tutma ben bu abiyi sahneye çıkıp dövmek istiyorum..
.
oyun bittikten sonra oyuncular selam verirken gözüm İrfan karakterini oynayan oyuncuda, yürüyüş tavır falan oldukça cool, dedim iyi yapmışlar bu çocuğu seçmekle :))
.
Gül karakterini oynayan Elif Ürse'de çok tatlı bir kız, o kadar güzel gamzeleri var ki, annem dedi halbuki gülünce ne güzel kız oluyor, gamzelerin güzelliğine bak, hep gülse ya....
.
hatta ara olduğunda sevgili ile konuştuk, dedim hiç bana göre değil, çıldırıcam, kadınlar eziliyor, demokrasi yok burada, cevap veren hakkını savunan kadın yok, hizmetçi gibi hepsi, köle hatta, güldü gör seda hanım göörr dedi :)
.
oyun bitti dışarıya çıktık, araçlarımız gelene kadar herkes sigaralara saldırdı (ben değil tabiki, hayatımda içmedim) bu arada bi baktık yan kapıdan oyuncular çıkmaya başladı, bizim çocuklar fotoğraf imza olayına girdiler :) çocuk onlar dedim yapsınlar hem oyuncuların da hoşuna gider, hadi gelin ben de fotoğrafınızı çekeyim dedim, gittik yanlarına, herkes Gül'ü ve İrfan'ı oynayan oyunculara koştu doğal olarak, dedim ya gamzeleri falan çok tatlı bir kız Elif Ürse, herkesle gülümseyerek fotoğraf çektirdi, ama İrfan yani Ali Rıza Kubilay ne kadar nazik olsa da cool davranmaya devam :)
.
çocuklar dedim, bizimkiler 12 yaş civarındaydı, gerekli mesajı aldıklarından emin değilim, deli karakterine ve damat adayına çok güldüler, hem de abartılı güldüler, sanırım onlar komedi kısmına takılıp kaldılar :)
.
sözün özü, bu oyuna gidin, bilet fiyatları da bu kadar ucuzken, evde oturup boş boş televizyona bakacağınıza gidin, ayakta alkışlamazsanız, beğenmezseniz bana söylenin..


İletişim bilgileri ve oyun tarihleri :

Bakırköy Belediye Tiyatroları
Yunus Emre Kültür Merkezi
9. Kısım Ataköy


Telefon : 0 212 661 19 41
Gişe Telefon : 0 212 661 38 94


16 Aralık Çarşamba 20:30

20 Aralık Pazar 15:30

16 Aralık Cumartesi 20:30

30 Aralık Çarşamba 20:30

Bilet fiyatları :

Tam 6 TL
İndirimli 4 TL

11 Aralık 2009 Cuma

Kayseri'de yaşayan kimse var mı ?


bişey soracaktım da....
:)


buraya bi huhuuu diyebilir mi acabaaa :)

8 Aralık 2009 Salı

Hilal'le sinema

.
seri gibi oldu :)
Hilal'le tiyatro, Hilal'le sinema...
.
geziyoruz hep...
bu sefer teklif ondan geldi
cumartesi günü bir telefon, ablaaa pazar günü tiyatroya ya da sinemaya gidelim miii ?
tamam dedim gidelim :) ama aklıma bir şey geldi, Hilal'i o akdar tiyatroya götüren biz bir kez olsun sinemaya götürmemişiz, 3 yaşında tiyatroya gitmeye başlayan bir çocuktan bahsediyorum. O zaman sinemaya gidelim dedim, değişik bir film varmış, Hilal sevinince durduğu yerde zıp zıp zıplar, hissettim zıpladığını :)
.
buluştuk pazar sabahı bizde, kahvaltı ettik, capacity'deki sinemaya doğru yola çıktık, Hilal uzun yoldan nefret ediyor, hadi gelmedik mi daha çok mu var sürekli sorup duruyor, dedim bu sefer 1 otobüs ve 1 taksi ile gideceğimiz yere varıyoruz, pek sevindi :) kısa sürede gittik gerçekten, biraz erken gittik
.
filmimizin adı Köfte Yağmuru ve 3D özelliği var
dedim ki kendi kendime hep böyle olduğunu düşünmez inşallah :)
aldık biletlerimizi daha vaktimiz var diye dolaşmaya başladık, bir tane oyuncakçıya girdik, 1 yaşına basan Eloşumuza hediyemizi aldık, bu arada Hilal'e de bişeyler aldık, bana kokoş der hep Hilal, kendisi de adım adım peşimden geliyor :) aldığımız şey renkli takma tırnak :)


neyse epey mağazalara baktıktan sonra filme girdik, ben çok beğendim, Hilal'e fikrini sordum (hep yaptığım gibi, yorumlasın istiyorum) çok güzeldiii dedi ve ekledi ama bence adı yemek yağmuru olsa daha iyi olurdu :) film sırasında dedim ki; bu burgerler ne yaa acıktım, ben de dedi, ağzından almak istediğim de buydu zaten, ben burger falan yemem çünkü :)
.
yemeğimizi de yedikten sonra hadi gidelim artık dedim, yaa dolaşalım biraz dahaa dedi, peki dedim girdik mağazalara, sıkılır yahu niye dolaşıyor bu kız dedim tamam artık geç oldu, yarın okul var dedim, geziyorduk işte dedi, gülmeye başladım, alışveriş canavarı mı kaçtı içine ne dedim, o sırada annesi arayıp nerelerdesiniz deyince çıktık, hanım yine taksiyle gidelim dedi, ona da peki dedik, atladık bize geldik..
.
annem oyuncaklara bayıldı, ama Hilal'e yarın okul var bence sen bu takma tırnakları haftaya tak dedi, var mısın iddiaya dedim anneme Hilal değil 1 hafta 1 saat sabredemez :) baktım melül melül bakıyor, gel hadi gel dedim, takalım, zıpladı hemen, taktık, işte böyle oldu, çok beğendi, bir sırıtış yüzünde, bardağı tutmaya çalışıyor, benim notebookta yazmaya çalışıyor falan :)
.

Hilal bunların oyun/oyuncak olduğunu biliyor, yeni bir Suri yaratmaya niyetimiz yok merak etmeyin :)

bir sonraki programımız Darıca Kuş Cenneti..
Tuğba yazdıktan sonra, hadi dedik daha ertelemeyelim...

7 Aralık 2009 Pazartesi

5 Aralık





5 Aralık
Dünya Mühendisler Günü mü ?

bilen var mı ?




ben yalan yanlış duyup, sevgili mühendis beyimizin gününü kutladım ama...

:)

pazartesi'nin ilk kahkahası



Yeniay'daki Edward'ı Yılmaz Morgül'e benzeten bir arkadaşım var...
Blazer ceketi ve bembeyaz suratı yüzünden....


ofiste pc'ye bakıp kahkaha atan tek şaşkın benim
:)

6 Aralık 2009 Pazar

kitap okumak...


hani derler ya, ay vaktim yok kitap okumaya nasıl deli olurum, çoluğu çocuğu olanları ayrı tutuyorum ama insan kitap okumadan nasıl durabilir bilmiyorum
diyorum da bu sene kitap fuarına evime 15 dakika uzaklıkta olmasına rağmen gidemedim, iş yüzünden :(
.
ama bu elbette okumama engel değil, hep vardır elimde bir kitap, Burak şaşırır hatta :) okuduğuma inanmıyor bile olabilir
çok sararsa kitap gece gündüz okurum (itiraf ediyorum işyerimde masanın altına saklayarak okudum bitmek üzere olan kitabın son 5-6 sayfasını)
.
ama bazen öyle kitaplar oluyor ki, ııh yok ne kadar zorlasam da gitmiyor, bu biraz da kitabın fazla pazarlama yöntemiyle satılmaya çalışılmasına tepkim olabilir, yok olmuyor, elif şafak, orhan pamuk okuyamıyorum işte, sürükleniyor elimde.. olasılıksız yarım kaldı mesela... secret falan elimi sürmem, böyle garip bir önyargım var, kitabın bu kadar reklamı, pazarlaması olmaz..
.
kitap tavsiyesine çok güvendiğim isimler vardır, başta Selma teyzem, Lale, Güzel...
Lale; elimde bir kitap var mutlaka okuman lazım ama yazarın daha önce yazdığı bir kitap var önce onu oku sonra bunu dedi, her ne kadar devamı olmasa da birinci kitap alıştırma yapmanı sağlıyor dedi.
merak ettim, ilk kitabı verdi ve yolda giderken başla dedi "uçurtma avcısı" adı
.
1 hafta sürmedi bitmesi, ama ben her sabah ve her akşam uzuuuun bir yolculuk yapıyorum ev-iş arası, o arada okuyorum uyumak yerine (bazen uyuyorum tabi) :)
hadi dedim bitirdim diğerini ver, görüşemedik unuttuk derken migrosta gördüm "bin muhteşem güneş" hemen aldım
hani şu ufak boy olan kitaplardan, dönüş yolunda otobüste okumaya başladım ve gerçekten çok etkilendim
.
mutlaka okuyun derim, yani çok üzüldüğüm yerler de oldu, 2000 yılından bahsediyor yahu biz bu tarihlerde gümüş griye bulanmış milenyum yılımızı nasıl kutlasak diye düşünürken oradaki kadınların çektiği eziyeti okuyunca yok dedim tarih yanlış herhalde...
.
okudum ve bulunduğum coğrafyada yaşadığım için şükrettim, babama, sevgilime, enişteme, amcamlara, dayıma ne bileyim erkek arkadaşlarıma şükrettim...

bu arada kitap ayracım nasıl :) Lale uzakdoğu seyahatinden getirmişti, çok güzel, çok seviyorum onu :)


bu kitap kılıfımı da annem dikti, masa örtülerinden artan kumaşlardan :) bloglardan birinde gördüm (hatırlamıyorum :( hangisi) dedim diker misin bu tarz bişey, çantama atıyorum kitabı, hem ayraç zarar görüyo :) dikti ve gerçekten çok kullanışlı oldu, ellerine sağlık canım benim..
.
sırada Türkan Saylan ile ilgili olan Ayşe Kulin'in kitabı var
.
annem ve dikişle ilgili yeni projelerim var, sürpriz :)

4 Aralık 2009 Cuma

üstümdeler, ne yapacağımı şaşırdım



olumlu, pozitif, güzel şeylere verdim kendimi
mesela sevgili moonsun şahane bir şey yapmış
uzun zamandır diktiği birbirinden güzel, rengarenk keseleri değişik bir yöntemle satıyor
mehmetçik vakfına bağış yapıyorsunuz, dekontu moonsun'a gönderiyorsunuz veee fotoğraftaki keselerden birini seçiyorsunuz

aldım bile...
24 numaralı kese beniimmm
:)

iyi hissediyorum..


bizim çikolatalar hala sorunu tam olarak çözmeye yetmedi de.....

sevenim çok mu ne :)


Recep abiden bahsetmiştim hani

gafama guş gonduran Recep abi, gizli genel müdür diyorum ben ona, çatır çatır konuşuyor patronla, bi de adama sen diye hitap etmiyor mu, dumur ediyor beni, mutfak sorumlusu diyoruz ona ama ııh şirketin sorumlusu, her şey ondan soruluyor ve gariptir her şeyi biliyor

önceden çok titizim diye uyuz olmuş bana

çay gelen bardak lekeli diye geri gönderdiğimde, müşterinin yanında maden suyunu çakmakla açtı diye ters ters baktığımda (olacak şey mi ama, iyi ki arkadaşımdı müşteri), temizlik görevlisi Sevim ablayı her daim koruduğumda eyvah demiş, çekeceğimiz var bundan :)

sonra birbirimizi tanıdıkça sevdik, maden suyu konusunda da hak verdi bana, "biz alışmışız burada 90 tane adam çalışmaya, ne senin gibi hanım (avrat diyodu da düzeltti artık hanım diyo, gözlerimi devirip bakmayayım diye) geldi ne de böyle müşteri geldi bugüne kadar, napak alışık değiliz" dedi..

servis tepsisi olayımız var ki ona hiç değinmiyorum bile, hani şu kahvelerde üç tane sapı bir noktada birleşen, parmaklarını tepedeki halkaya takıp sallayıp getirdikleri tepsiler var ya onunla servis yapacaktı benim müşterime, elinde görür görmez masadan kalkıp koridora bir koşuşum var, delirdin herhalde diye :) gittim deri kaplı olan tepsilerden aldım, inat etti kullanmadı, servis yapmadı Sevim ablaya yaptırdı, canıma minnet dedim :)

pek didiştik ama sonra çok iyi anlaşmaya başladık, 3 tane kızı var, benden büyük olanı da var küçük olanı da, torunu var yahu Recep abinin :)

bulunduğumuz yer kocaman bir bina, içinde ne varsa onunla yetinmek zorundayız, çorabın mı kaçtı maalesef kaçık çorapla gezmek zorundasın, bakkal, büfeler, lokantalar var yiyecek adına o kadar, başka bir şey yok, geçenlerde bir gün aradım yaa benim canım çatal istiyor dedim, aboo nerden bulacağam dedi, uuff tamam bulma dedim kapattım telefonu, ertesi gün ikindi gibi çayımı getirdi hani çatal dedim kız yok sordum bütün büfelere, börekçiye dedi, iyi napalım yemiiim bari dedim, gitti...

ertesi sabah yine su bardağıyla çayımı getirdi, bir baktım elinde bir paket
bak dedi senin için tramvaydan indim, bildiğim bir pastane var, temiz, her yerden yemezsin diye indim oradan aldım tekrar bindim buraya geldim dedi

bi baktım 2 tane çatal
hani sabah suratsız oluyorum ya ben, nasıl ışıldadı yüzüm gözüm
çatalı geçtim Recep abinin yaptığı..
sevindim, mahçup oldum, utandım, mutlu oldum
dur dedim fotoğrafını çekicem, onunla da dalga geçti, bak dedi o kadar da suratsız olmuyormuşsun :)
nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim

yedim hemen tabi, gerçekten çok lezzetliydi, normal çatal işte di mi
ııh çok farklıydı tadı :)

3 Aralık 2009 Perşembe

dün İstanbul'u gezdim ayağımda topuklularla...


deli gibi koşturdum dün
saat 16:00'da Yenibosna'dan çıktım
metrobüse bindim
Mecidiyeköy'de indim
dün bahsettiğim pardonu gerçekleştirdim (değişik bir çikolata kutusu aradım Cevahir'de, ne Tepe Home'da bulabildim ne başka bir mağazada, neyse sonunda bir kırtasiyede buldum)
çok vaktimi aldı, koştur koştur, çikolata doldur, aa sonunda bir sürpriz, sevgili evde yok, napiiim artık dedim bırakırım eve, eline geçince de sms ile pardon derim
Cevahir'den çıkıp Fulya'ya yürüdüm, eve bıraktım içi çikolata dolu kalpli kutumu, Melik'e de bin tembih ettim bak sakın açma bozma kurdeleyi diye
oradan çıktım
metroyla Şişhane'ye
Bahar Korçan'a
oradan çıkıp hayatımın hatasını yapıp otobüse bindim
Profilo'ya gitme niyetiyle
adım adım trafik
sinir
indim Osmanbey'de
tekrar metro, Gayrettepe'ye
oradan çıkıp taksiye atlayıp Profilo AVM'ye (dedim taksiciye valla küfür etme saatlerdir koşturuyorum daha yürüyemicem, yok abla sorun değil dedi sağolsun)
allahtan Profilo'da işim kısa sürdü
oradan çıkıp tekrar taksiyle Zincirlikuyu'ya metrobüse
Küçükçekmece'de inip Büyükçekmece otobüsüne binme niyetiyle
ama uyuyakalınca Avcılar'da son durakta indim :)
haydiii oradan da yürü durağa
neyse beni evime götürecek otobüse bindim
o da ne yasemin'in kardeşinin kına gecesi var, düğüne gidemiyorum diye söz vermiştim kınaya gelirim diye
annemi aradım, dedim beni eve yürütme, gel durağa ben bu otobüsten ineyim, Yaseminlere gidecek minibüse binelim
buluştuk saat 21:00
5 saattir İstanbul turu yapıyorum yani...
bindik minibüse gittik, belli bir noktada indik, biz almaya eşi geldi onun arabasıyla eve gittik
evde kına gecesi yapmaya kalkan zihniyete şaşmakla beraber eğlendik
22:15'de kalktık
sürünerek apartmandan indim, nasıl gidicez yaaa diye homurdanırken önümüzde bir ticari taksi durdu, bi baktık babamın arkadaşı, attık kendimizi arabaya :)
nihayet eve geldim

dün gecenin son sözü;
"araba alıcam"

2 Aralık 2009 Çarşamba

birkaç gündür



"kalbimin ucu ilkokul çocuklarının defter sayfaları gibi bükük"

ayşe arman yazmıştı geçenlerde, hoşuma gitmişti benzetme, birkaç gündür hissettiklerimi anlatmak için daha doğru cümle bulamadım

neyse geçecek...


kilit yine benim elimde, ağzımdan çıkacak pardon kelimesinde

biliyorum
yapacağım....

1 Aralık 2009 Salı

newmoon

piknik dönüşü gittik
gülden'de hem alacakaranlık'ı izlemiş ve bunu da merak ediyormuş
beylere kısaca özet geçtik, aşk filmi mi yaa dediler, yok dedim diil, aslında evet biraz aşk filmi ama öyle şapur şupur aşk değil, sinema dünyasına yeni bir yorum eklendi dedi ibrahim "şapur şupur aşk filmi değil" :)

neyse vampir de vampir diye abartarak anlattık ki vazgeçmesinler
ben Gülden'e anlatıyorum, yurtdışındaki bir sinemada jacob t-shirtü çıkarınca sinemadaki kızlar çığlık atıyormuş :) tabiki çıkardığında biz de bakışıp kikirdedik, çığlık falan atmadık :) bella hep ağzı açık, jacob ise çıplak dolaştı..
belki kitabı okuduğum için o kadar da zevk alamadım, ama bunda hayatımda hiç bilmediğim ve o günü bulan baş ağrımın payı büyük, böyle bir ağrı olamaz, sevgili çıkalım dedi yok dedim biz çıkarsak güldenler de çıkacak bitecek birazdan diyorum, konuyu da bildiğim için. çıktıktan sonra ibrahim keşke çıksaydınız yahu dedi bitmek bilmemiş film ona, sıkılmış

neyse bitti ama ben son 20 dakikayı falan hatırlamıyorum.. bu arada ara olduğunda görevlilere ağrı kesici sormuşlar, hani ecza dolabı olmak zorunda ya mutlaka vardır diye, bizde yok eczaneye soracaksınız onu demişler saat 21:00 falan, film bitti çıktık hadi gidelim diyorum ibrahim dur şu az önce bana o aptal yanıtı veren çocuğa öksürük şurubu var mı diye soracağım dedi, o kadar güldüm ki ağrımı falan unuttum :)

filmi beğendim mi ?
bilmem, beğendim, kitabı da okuduğum için pek heyecanlı izlemedim ama güzeldi

enteresan...

bu akşam eve gelirken otobüste uyumuşum
abartıp rüya bile gördüm
yanımda tanımadığım birisi varmış ve biz epey samimiymişiz, sevgili değil yani yanımdaki
birden telefonum çaldı
arayan kim ?
sevgili
hem de hiç aramayacağı bir saatte aradı, yarım saat önce konuşmuştuk, ben yoldayım ve çok nadirdir aradığı..
şaşırdım
çok hemde

dedim içimden; hayatımın ortasında ol hep, doğru zamanda yanımda ol...

28 Kasım 2009 Cumartesi

bu muhabirler deli :)


bu akşam mabedimizdeki maç seyircisiz ya hani
az önce muhabirler saha kenarında "hatıra fotoğrafı" çektirdiler topluca
o kadar komik göründüler ki babamla çok güldük

bu arada gülden ve ben gidecektik güya bu maça :(
ne şans bizdeki
ama müstehak bana, sen 2000 yılından beri kombine al, bu sene alma...
böyle kalırsın işte..

hadi Fenerim,
yarın sevgilimle buluşcam, lütfen...
suratını asacak kötü bir sonuç olmasın


edit : bu ne yaaa, dakika 6, 2 tane gol oldu, gol olduğunu duymadık bile, pcye baktığım için babam uyarmasa anlamıyorum gol olduğunu, ruhsuz ruhsuz böyle maç mı olur be


editin içinden edit : bi daha edit yapmadan silicem bu postu 3-1 oldu yahu, yuh...
uuuffffffffffff

27 Kasım 2009 Cuma

işte bunu seviyorum, bayram böyle olur

.
amcamlar geldi az önce, hani bahsetmiştim daha önce çok sevdiğim amcam ve yengem var, onlar geldi bayram ziyaretine, hadi gitmeyin birlikte yemek yiyelim dedik, annem normalde bir sürü yemek yapar bu bayram yapmayacağım dedi, az yapacağım 2 gün aynı yemeği yemeyeceğiz, şaşırdık peki dedik :)

Erdi'nin şakasına ne yemek var diye sormasıyla ya gitmeyin hep birlikte yemek yiyelim dedim. Bizde kuzenim Erdi ve yine diğer kuzenim Levent her geldiklerinde yemek yerler, annem de her defasında sizin eviniz yok mu der ama yine de yemek hazırlar, seve seve :)

benim de ısrarımla kaldılar yemeğe, annemin azıcık tedirgin olduğunu hissettim, ona göre yemek az ya hani, ki yemek konusunda ölçü anlayışımız çok farklıdır onunla, anneme kalsa karnı acıkan herkes bi kuzu yemeli, çok açım derim bir tabak yemek yerim e hani çok açtın der, anne yedim ya doydum derim, normal acıkmışsın işte der :)

neyse biraz ondan biraz bundan bir sofra kurduk, ben takılıyorum anneme yok işte yemek rezil olduk diye, fırını açıp bir tepsi börek çıkarıyor, yengem diyor ki sen yok dedikçe evin her bir köşesinden yemek çıktı sus artık :) oturduk yedik, keyifle sohbetle, o az dediğimiz yemekler arttı bile, Hilal ile babam kim daha çok yiyecek diye iddiaya bile girdiler, Hilal yemek konusunda biraz problemli de...

sanırım yengem de benimle aynı fikirde, sevmiyorum ben öyle menü listesindeki gibi giriş, ara sıcak, ana yemek, makarna/pilav tatlı sıralamasını dedi. bak böyle çok daha güzel oldu, hem siz hem biz evde tek başımıza yemek yemektense birlikte yedik çok keyif aldık, bayram yemeği; öyle ağır süslü yemek yeyince değil böyle sevdiklerinle yeyince asıl bayram yemeği olur dedi..

bence çok haklıydı...
:)

bu vesile ile herkese ağız tadıyla geçirecekleri bayram dilerim..

aa unutmadan amcam hala herkese bayram harçlığı verir, bütün çocuklara, henüz evlenmediğim için ben de çocuk kategorisinde yer buluyorum kendime :) evlenince kesiliyor harçlık, taa ki çocuk olana kadar, o zaman çocuk alıyor harçlığı :)
işte bayramdan bayrama bir avantajını yaşıyorum bekar olmanın :)

25 Kasım 2009 Çarşamba

piknik


oldum olası severim pikniği
biz küçücük yaşlardayken bile giderdik maaile :)
.
geçen hafta alınmış bir karar vardı, dua etmiştim bir aksilik olmasın diye, olmadı veee gittik belgrad ormanına pikniğe :) hava da nasıl güzeldi, ama benim evden bir çıkışım var, kat kat giyindim, annem bi dünya laf etti sokak orası, ağaçlık, soğuktur, sen her ihtimale karşı iyi giyin, iyiki de giyinmişim hiç üşümedim...
.
sabah erkenden ben sevgiliye gideceğim sonra buluşacaktık ibrahim ve gülden ile ve yola çıkacaktık, biz hepimiz buluştuk ama sevgili ortada yoktu, bir proje için imzası gerekiyormuş ofise gitmiş sabahın köründe, dedim ki eminim dün beşiktaş maçına gidebilmek için acele edip savsaklamıştır imzayı falan o yüzden bugüne kalmıştır, doğruymuş :).
.
bu arada bin tembih etmelerine rağmen ben hazırlıklarımı yaptım, onlara kalsa kızlar hiçbir şey almayın sakın, giderken sarıyerde bir market var oradan alırız bıdı bıdı, dedim içimden çok biliyorsunuz siz, maydanoza varana kadar her şeyi aldım. Tabi benim amacım ibek'te gördüğüm melamin puantiyeli tabaklardan almaktı, ne tepe home kaldı bakmadığım ne de mercan yok yok yok bulamadım :( aslında fabrikasını ve toptan satış yapan yerini buldum ama bir koli melamin tabağı ne yapayım di mi ? Mercan'da aramma ise ayrı bir olay, yürü allah yürü ayağımda topuklu botlarla eminönünden o yokuşları çıkarak melaminci aradım, buldum ama desenleri hiç güzel değildi, almadım....
.
tabak ve bardak olayını migros markette çözdüm, güzel desneli kağıt tabak ve renkli sert plastikten bardak aldım, annemin yıkanabilir masa örtüsü, sebze, meyve, kuruyemiş, desenli peçeteler derken hazırdım..
.
sevgilimin 10 dk sonra çıkıyorum, çıktıktan sonra ise 10 dk sonra oradayım telefonlarının üzerinden 1 saat geçmişti ki geldi, nihayet yola çıktık, saat 11:30 olmuştu, bu arada piknik dedik ama kahvaltı edelim dedik, sarıyerde bir markette aldık soluğu, herkesin karnı aç deli gibi saldırıyoruz raflara, o kadar ki aldığımız her şeyin yarısı kaldı, bize hazırlık yapmayın dediler ama o kadar hazırlıksızız ki, sucuklu yumurta yapalım dediler, ben saf saf soruyorum piknik tüpü var mı ? cevap mangal alıcaz, delirdiniz herhalde ? tavalar nerededir markette, tavayı napıcaz ? off seda karnın acıktı kafan çalışmıyo herhalde, tamam sustum dedim ne alıyorsanız alın, mangal, kömür, tava hepsini aldık, fırına girdik ekmek aldık enginin gözüne az geldi geri döndük biraz daha ekmek aldık :) elimi uzattım başla istersen yemeye diye :)
.
su ve meşrubatlarımızı da aldıktan sonra tamam artık dedik gidiyoruz, eksikler için yapacak bir şey yok, tek eksiğimiz çay, markette çaydanlık bulamadık bulsak onu da alacaktık :) hiç aklıma gelmedi bir cezve arasaydık, mangalda cezve ile suyu ısıtıp poşet çay yapabilirdik, gözümüz açlıktan bir şey görmüyordu ki :)
.
çıktık yola, o yeşilliğin içine dalınca başka bir ruh haline geçiyor insan, hele önünden geçtiğimiz ve ahşap masaların olduğu bir yer vardı gökyüzü görünmüyor yerdeki yaprakların yansıması nedeniyle sapsarı her yer, çok güzelmiş burası dedim hemen, sevgili ise sabırsız daha gelmedik belgrad ormanına dedi, sanırım bahçeköy yolu üzerindeydik o sırada, sonra ormana geldik, ya orası güzeldi sanki deyip girmeden geri döndük, ayakbastı parası alan amcayı da kırmadık, oraya giren 3. araç bizdik, kimsecikler yoktu, konya ovasında yer bulamadık desem yeri yok o masa yok bu masa benim oradan oraya zıplamam yüzünden bir süre masa seçemedik, hepsi boş ya hepsi benim sanki :) bu arada arabayı park ederken ortaya çıkan görüntü çok komikti, lastik bütün yaprakları toplamıştı arkada da iz...



ama manzara çok güzeldi, hani fotoğraf çekmekten anlayan biri şahane kareler yakalayabilirdi, diyorum ya etraf sapsarı, ağaçlarda bir tane yaprak yok hepsi yerde, toprak falan görünmüyor sadece sarı sarı sarı... ben fazla fotoğraf çekemedim, masanın hemen yanında minik bir dere vardı,


bu ağaçlar da çok enteresan değil mi, ben de az önce makineden aktarırken farkettim, biri tamamen sarmaşık gibi bir bitkiyle kaplanmış, diğeri normal, ne tuhaf anlattım di mi, halbuki coğrafyam da iyiydi okulda..


sevgili homurdanıp elindekileri bir masaya koyunca tamam dedim burası oturuyoruz. Masayı yerleştirmeye başladık, e mangalı da yakmak lazım tabi ne de olsa sucuklu yumurta yapacağız, bitmiş halini görene kadar pek inanmıyordum aslında yapabileceğimize, tam mangalı yakacaklar bir baktık gazete kağıdı yok :) arabadaki bilumum broşürleri feda ettik :) çalı çırpı etraftan, kömür zaten almıştık, mangalımız yanmaya başladı, tabi yellerken masaya doğru uçuşan siyah parçacıklar için uyarsam da, ya ama burası orman yaa diye tepki aldım, peki dedim bugünlük titizlik bir kenara bırakıldı, dedim ama elimin altında kocaman bir paket ıslak mendil duruyor :) tabaklarıma bardaklarıma rengarenk olmaları nedeniyle laf söyleseler de mini mouse peçetelerimi atladılar, hatta uyardım peçetelerimle dalga geçmeyi unuttunuz diye :)


sucuklar piştikten sonra sıra geldi yumurta kırmaya, dedim ben kıramam, baktılar yüzüme tuhaf tuhaf, gerçekten dedim ben beceremiyorum onu çıt diye çatlatıp ortadan ikiye ayırmayı hep parçalanıyo kabuklar, engin ve gülden'e kaldı bu iş :)


tam yumurtaları karıştırırken sevgili ah yaa tuz yok dedi, var, nasıl yok getirdim ben dedim, bir aferin aldım demek ki dedim ne alıp almayacağımıza karışmayacakmışsınız :) benim o küçümsediğim ateş nasıl güzel pişirdi anlatamam, tadı nefisti..


yumurta pişince hemen oturduk masaya, bu arada bende bir baş ağrısı başladı, ki ben baş ağrısı falan bilmem hiç, engin şu ateş geçmeden sucukları ve sosisleri ızgaraya dizeyim dedi, daha yiyecek yani :) harika yemek yaptığını söylemiştim daha önce, eli de çabuk ne güzel di mi :) onlar da pişti kısa sürede, o tadı, o kömür ateşinde pişmiş sucukların tadını nasıl tarif edebilirim bilmiyorum, şahaneydi.. hava da şansımıza hala güzeldi, hatta hepimiz montlarımızı geldiğimiz andan beri hiç giymedik bile...


bi ara kafamı masanın ucuna çevirdim, bu ne dedim Allah aşkına, meşrubat reyonu sanki, kim hangi meyve suyunu bulduysa sepete atmış :)



ya içme sularına ne demeli :) 2 tane 5 litrelik su, sadece ben 1 bardak su içtim, ama su konusunda haklılar, olur da bir şeyler yıkamak gerekirse ve orada yoksa naparız demişler, vardı ama orada gayet iş görür bir çeşme... ben zaten evden her şeyi yıkayıp getirmiştim, annecim sağ olsun akşamdan hepsini yıkayıp kurumasını sağladı.

yedik yedik ve tıkandık, o temiz havadan mıdır bilinmez, doyduk demiyorum ama tıkandık, çünkü öyle deli gibi yemedik, hatta beyler % 100 doymadık biz yaa dediler :) ekmekler soğuyunca onları bile kızarttık


hani çocukluğumuzda yediğimiz tüpte çokokremler var ya onlardan almıştım sevgilim çok seviyor, kızarmış ekmeğe sürüp yedi :) sonra oradaki köpekler bizi ziyarete geldi, onlar da nasiplendiler yediklerimizden, isim bile koyduk onlara unuttum şimdi, bir tanesi çok ürkekti ne versen yedi, bu fotoğraftaki ise ay bi havalarda peyniri beğenmedi ama salam ve pastırmayı yuttu, ay yazıık diyorum ben, sevgili diyor ki ne yazık be benden çok et tüketiyor o diyor :)


bu arada tek tük gelenler olmaya başladı, hatta araçtan yüksek sesle müzik dinleyen bir grubun az sonra kolbastı oynamasından korktuk, yine başka bir grup mangalı yakamayıp bizimkindeki ateşi istedi, laf aramızda işimize geldi, bide onu söndürmek, uygun bir yere külü dökmek vardı :) kalkmamıza yakın hava serinlemeye başladı, montları giydik öyle oturduk.


çaysızlık başımıza vurmaya başladı, belgrad ormanında elbet bir yerde vardır diye o tarafa gitmeye karar verdik, oraya girişte de para ödedik, biz arabada otururken engin bir yere baktı çay var mı diye, geldiğinde koşun en az 8 tane demlik var yan yana dedi :) artık hava kararmaya başlamış hava da soğumaya başlamıştı, gittik çay içtik ve dönelim artık dedik
.
dönelim ama nereye, sinemaya..
newmoon'a gittik, onu da daha sonra anlatırım
benim baş ağrım ise hala devam ediyordu, filmden hiçbir şey anlamadım...
.
kısacası piknik çok güzeldi, bol kahkahalı, çokça çekişmeli, acayip keyifliydi, herkes tekrarlanması konusunda hemfikirdi :) en çokta ben :)

24 Kasım 2009 Salı

bugün...


çok duygusalım, sabahtan beri 3 oldu sevinçten gözlerim doluyor...

pazar günü piknik harikaydı, onu yazmam lazım bir türlü fırsat bulup yazamıyorum...

öğretmenler günü bugün, bütün öğretmenleri sarılıp öpesim var...

kıpır kıpır içim, çok umutluyum, herşeyden, gelecekten...

sevgilimi çok seviyorum

Lale'mi çok seviyorum

herkesi çok seviyorum

:)

delirmedim, iyiyim......

21 Kasım 2009 Cumartesi

bellek kutusu, sobe ! :))


"İşe yarar, dişe dokunur" her türlü yararlı bilgi, lüzumsuz mühimmat, kimi zaman "Fırsat Kapısı", kimi zaman 'Çıfıt Çarşısı'... Hazır giyim, gıda, teknoloji, otomobil, emlak, turizmde indirim, kampanya, promosyon, fırsat, her zevke ve her keseye dair dikkat çeken, göze giren, kulakta kalan, tüm 'useful' haberler Bellek Kutusu'nda. Gözünüzü üzerinden ayırmayın!
diyor sevgili kutu...
deli gibi takip ediyorum onu, gerçekten hayatta duyamayacağım kampanya haberlerini alıyorum ondan, geçtim haberi o kadar tatlı, o kadar sevecen bir üslubu var ki :) yorumları için bile okunur bellek kutusu :) yakın istanbul turu diyorsun hoop hemen bir indirimli tur haberi geliyor, kapadokya diyorsun bir acentenin kampanyası ilk postta geziye gel diyor, ya da kıyafet diyorsun 3 al 1 öde kaçırma aha adresi de şurada diyor, uçaktan iç çamaşırına, benzinden liköre, otomobilden ayva tatlısına tüm haberler onda...
tabi bu arada kimliği gizli, açıklamıyor, bi gün çıkıp ben aslında erkeğim bile diyebilir :) benim hep onunla ilgili tahminlerim oldu Pınar'a, ya rahatsız mısın, ne önemi var şimdi dedi pınar, olsun dedim ben çok seviyorum onu, bilmek istiyorum, rahat bırak kızı dedi :) bıraktım (aslında pek bırakmadım, kutu en son "kutu için çember daralıyor" dedi, o kadar hissettirmişim) :)))
amaaaaa
dün akşaaammmm
ona bir selam yolladım
heheh
kuşun kanadına bağladım, gönderdim
bakalım gidecek mi ?
bakalım kuş, bellek kutusunu bulacak mı ?
acaba doğru mu yollamışım ?
bekliyorum :)
heheehe
çok heyecanlıyım :)

20 Kasım 2009 Cuma

tuhaf iş'ler bunlar



kararsızlık,bugün evet, yarın hayır, çocukluk, şımarıklık, ben bilirimcilik, para varken yok, yokken var, tek dert etraf, yazık, günah, gereksiz, mahçubiyet, suçsuz insanlar, şok, üzüntü, gözyaşı, hayal kırıklığı, kızgınlık, nefret, terbiyesizlik, saklamak, utanmak, ben ben ben egosu, kaybetmek, kendi bacağından asılmak, toparlanmak, son, başlangıç, ümit, yeni, yepyeni, genç, yaş, heyecan, uzun yıllar, gelecek, para sende, huzur bende, cehalet, eğitim, alay, okul, farkı, fiyatı, no profesyonellik, yes kıroluk, başarı, emek, çaba, boşa, güven, söz, senet, fırıldak, karamsar, çirkin, küçük hesap, küçük kitap, küçük beyin, boş teneke, çok gürültü, gitmek, boşver, arkadaş, ben varım, sen varsın, biz varız, mutluluk, hafiflemek, sevmek, sevilmek, inanmak, başarmak....


babamın tespihi


tasarım ekibinden birisi numune gümüş yüzük yapmıştı, kapmıştım tabiki elinden benim bu diye
yusyuvarlak bir top var tepesinde, sıradan bir yüzük aslında, ama çok beğenmiştim, ölçüsünü de yapıp verdi hiç ses etmedi :)
taktığım bir gün babam gördü, önce biraz dalga geçti, sonra bak aklıma geldi dedi, bir arkadaşım var gümüş tespihi var, çok güzel, hani klasiktir değiş tokuş yapılır o kimseyle yapmıyor onu dedi, aynı senin bu yüzüğün tepesindeki gibi minik minik toplar işte, sorsana yapabilirler mi bana dedi
.
ben şok !
.
babam kolay kolay bir şey istemez, ee sorarım dedim hemen, annem bana kaş göz, noluyo be dedim
.
annem doğru mutfağa bana da kapıdan işaret, şimdi sen bu tespihi bulamıyorsun dedi, niye yaaa diyorum, çünkü 2 hafta sonra babanın doğum günü ve ona sürpriz yapıyoruz dedi :) cin gibidir annem cin :)
.
burada yaptırmadım ama hazır yapılmışını buldum (merak edenler için fiyatı da çok uygun) 2-3 gün sonra babama maalesef yapamıyorlarmış dedim, heheh annemin şifonyerinde çoktan saklanmıştı bile tespih :)
kıyamam yaa, olsun napalım dedi, hani insan der ki hazır bulursak alırız falan, yok onu bile demedi canım benim
.
neyse doğum günü geldi, geçti biz hediyeyi veremedik, çünkü şakarcan ailesi ve biz organize olup bir yere gidemedik, bir pazar günü babam ben balık aldım hadi yemeğe gelin dedi, heh dedik bizim yapacağımız yok bari babam pişirsin yiyelim :)
yedik yemeğimizi, sohbet muhabbet derken unuttuk, Pınarlar artık gitmek üzereyken aklımıza geldi, birlikte verdik :) ama o an o kadar komikti ki, adam tam paketi açacak burak öptü kutladı, o bıraktı tam açacak pınar öptü bırakın be ben heyecanlandım açsın artık dedim :)))) neyse açtı, o kadar şaşırdı ki, bi süre bişey diyemedi, güldü, kahkaha attı, "yaa" dedi "şimdi dünyanın en mutlu adamı benim" evirdi çevirdi, baktı :)
.
dedim bak tak yakın gözlüklerini, bu imame mi ne diyorsunuz orada adın soyadın yazıyor, tam altındaki topta 2009 yazıyor, laserle yazdırdım, sana özel


ha birde topların başladığı noktaya bak, aşağıya doğru annem, ben ve pınarın adı yazıyor dedim

bayıldı
tekrar tekrar teşekkür etti canım benim
.
keyifle kullansın inşallah
diyorum ki annem gibi bir eşi ve bizim gibi kızları olan adam ya sabır diye çeker ama, yok yok diyor hemen :)

18 Kasım 2009 Çarşamba

işte taçlarııımmm...

sevgili Yelda'nın blogunda görmüştüm,
sadece taçlar değil, boş kutulardan çekmecelerin içine yerleştirilen düzenleyicilere kadar bir sürü şey yapıyor hatun, ben de ölleee bakıyorum ekrana
Pınar'da bir arkadaşım için lohusa tacı lazım bana dedi, heh dedim tamam bahane de çıktı bana tamam ben alırım dedim zıpladım bloga
bi de indirim kilit sözcük galiba bizim için, Yelda pasajdaki ürünlerinde indirim yapmış, zaten uygun fiyatları indirim olunca, nasıl olsa kargo yapacak bari bir tane daha alayım oluyo insan :)
bi ondan bi bundan dedim mail attım Yelda'ya
bu kadar mı hızlı teslimat olur :) ertesi gün elimdeydi siparişlerim
.
bi de elinde hazır olmayanından seçmişim, hiç üşenmeden yeniden yapmış, sağolsun... Kafamda değişik şeyler var dediklerinden bahsetti biraz, şimdi onları da bekliyorum :)
.
taçlarımı, tokamı taktım taktım durdum şirkette, lohusa tacını denerken, bizde bir Recep abi var, önümden geçiyordu, o neee gafana guş mu gonduuu dedi, sen ne anlarsın bee dedim, kapının dibinde durmuş hala bana bakıyo, siyah-sarı çiçekli olanı taktım aha çocug çocug dedi :))) çok severim Recep abiyi, benim yaşımda kızı var, öyle alınmayız birbirimize, her sabah "suratsız, al çayını" der su bardağı ile çayı dan diye koyar önüme :) (evet sabahları çok suratsız oluyorum)
.
burada tekrar çok teşekkür ederim Yelda'cım, nasıl zarif nasıl güzel paketlemişsin bi de, ayrıca hediye için de çok teşekkürler.
el emeği çok başka bir şey, bir de ben kendimi özel hissediyorum o zaman ne bileyim öyle fabrikasyon değil ya farklı geliyo bana :)
.
Lale'ye de modellik yaptırdım birini onda çektim, çok güzel di mi ?

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...