31 Ekim 2008 Cuma

header la bir ilgisi olabilir mi ?



hedırımı değiştirdim, birazcık güneş doğsun dedim
doğmadı henüz ama azıcık ta olsa ışıltısı geldi :)

bu da güzeldi :)
cuma akşamı iyi geldi

yarın yoğun gün, 2 eski arkadaşımla sabah biriyle akşam biriyle olmak üzere görüşeceğiz, özlemişim onları, hele birini epeydir görmüyorum, dubai'ye yerleşicem evlilik falan geveledi telefonda hemen görüşüyoruz dedim :) bakalım neler anlatacak

pazar günü de naz hanımın 1. yaşı
nasıl tatlı nasıl güzel (çirkin bebek var mı ki ?)
fotoğraflar pazartesi günü burada olur ;)

iyi tatilleeerrr bloggggg

heheh ba yıl dım :)



çok güzeller yahu
Reis ve Dilek'in bebekleri olacak
Ela hanım geliyo yakında

almak lazım böyle süslü püslü şeyler, bayıldım şunlara :)

hele bi sağlıklı gelsin de neler alıcam ona neler

mış muş...

Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün yarına dünle beslenerek yol alır.

Bertolt Brecht

sensizlik


sabah radyoda duydum
bayılırım bu şarkısına Candan'ın
uzun zamandır dinlemediğimi farkettim
ofise geldiğimden beri tekrar tekrar çalıyor
açıkhavada, o muhteşem istanbul gecesinde sevdiğinin omuzunda off süperdi süper
özlemişim...

30 Ekim 2008 Perşembe

korkular

korkular
korkular
korkularım...

2 gündür tek düşündüğüm şey birilerini, bişeyleri, sahip olduğum şeyleri kaybetme korkusu..
neye dayanabilirim acaba ?
nereye kadar dayanabilirim ?
kaldırabilir miyim ?

28 Ekim gecesi aldığım bir haber dur biraz dedi bana
sarstı
böyle hani şoka giren insanı sarsarlar ya biraz hırpalanır, aynen öyle

önce sordu;
sağlığın yerinde mi ?
ailen sağ ve sağlıklı yanında mı ?
sıcacık bir yuvan var mı ?
annen baban her konuda sana destek ve yanında mı ?
etrafındakilerin senden tek istediği mutluluğun mu ?

o halde
daha ne istiyorsun dedi o haber

bi de sordu;
niye kendine mutsuz olacak şeyler yaratıyorsun

ardından ekledi;
bak daha büyük sorunlar var, daha büyük üzüntüler
senin desteğine, vereceğin birazcık umuda ihtiyacı olanlar var
ne yapabilirim diye düşün, daha başka neler yapabilirim, elimden neler gelir
araştır biraz, soruştur, oturup bekleme, dua et, moral ver, GÜLÜMSE, samimi ol, bişeyler yap işte, orada hasta olan senin kuzenin, canın..

öyle küçük kaygılarla, önemsiz detaylarla yaşama, daha büyük kayıplar var, daha büyük korkular...

şükret bugününe
dua et
sadece inanarak dua et
herşey iyi olacak
herkes çok iyi olacak
yeter ki dua et

28 Ekim 2008 Salı

oh nihayet


eve kapıdan değil de pencereden girmeye çalışıyormuşum gibi hissettim bi süre
kısa sürdü ama bir sürü sıkıntı yarattı
hadi ben burayı bir nevi günlük gibi kullanıyorum, gerçekten emek verip hazırlayan, hatta mesleklerini burada icra edip, maddi anlamda kazanç sağlayan blog sahipleri adına üzüldüm
neyse bitti çok şükür
aydınlandı sanki ortalık
günün en güzel haberi

devamı gelir inşallah...


niye ki ?

duymak istediğim şeyleri duyduğum halde,

belirsizlikler ortadan kalktığı halde,

artık herkese verebilecek bir cevabım olduğu halde,

tarihi bildiğim halde,

herkes süper haber dediği halde,

niye mutsuzum ?

bilen var mı ?

27 Ekim 2008 Pazartesi

yağmur dindi


bendeki yağmur da dindi :)
ne kasvetli bir havaydı sabahki Allah'ım
daraldım
geceden kalma mide ağrısı, bu soğuk havada ne giysem derdi, servis kaçıyor acelesi, suratsız suratsız bindim servise
amaaaa saat 10:00 olmuştu ki yağmur dindiii, bir mesaj geldiiiii, hava aydınlandııı


içim de......

:)

seviyorum ben "o"nu
öyle ya da böyle
her haliyle
seviyorum işte

lütfen kızma


hissettiğimi, içimden geçeni söyledim sadece
belki hayal kırıklığı vardı o sözlerin içinde
belki umutsuzluk



çok üzgünüm...

25 Ekim 2008 Cumartesi

burası; kimseye laf sokma yeri falan değildir !

bilginize efendim.......

iyi geceler

yazamayacağımı düşünüyordum erişim engellenmiş falan filan (bu da ayrı bir konu ya)
o nedenle başka bir yere not ettim akşam aklıma gelenleri

aylardır iyi geceler demiyoruz birbirimize
eksikliğini hissetmiyor muyuz acaba ?
yoksa 3-4 yıllık evli çiftler gibi tükettik mi bazı şeyleri ?


24 Ekim 2008 Cuma

14. gün, dün, nihayet


ben bir yerde yanlış yapıyorum ama nerede ?

:(

bütün hevesim kursağımda kaldı...

hakediyorum ama ben bazı şeyleri...


23 Ekim 2008 Perşembe

ahahaha bize böyle olur muyuz ki :)))

Canan yaaa süpersin sen

bitanecik grafikerim kokoş canan filmin fotoğraflarından afiş yapmış bana, mail atmış bi de eklemiş "siz de böyle fotoğraf çektirin daha güzelini yapıcam söz"

kahkahalarla güldüm


biiiizzz ?

böyleeee ?

fotoğraaafff ?

ooo ?

benii ?

böyle kucağındaaa ?

bide poz vereceeekk ?

ne zamaaann ?

hiçbir zaman

aahahahahh çok güzel fikir, bakalım inşallah bir gün :)

gideceğimiz ilk filmi buldum :))))

uzun zamandır sinemaya gitmiyorduk, ha bugün ha yarın derken erteledik gitti hep
amaaaa 24 ekim'de vizyona bir film giriyo
"aşk tutulması"
bence tam da bizi anlatan bir film, fragmanı izledim film sırasında manalı bakışlar fırlatacağıma eminim
hadi bakalım filmdeki Fenerbahçeli mi daha manyak benim yanımdaki Fenerbahçeli mi :)

21 Ekim 2008 Salı

sır mı ? yooo :)


burayı kimsenin bilmediğini farkettim bugün
neden bilmem hala da bilinmesin istedim
söylemedim işte
en yakınlarım bile bilmiyor
3 kişi biliyor sadece :)

şşttt
söylemek yok ;)

hastayım çoookkk


İlgiye, şefkate, öpücüklere, okşanmaya, şımartılmaya ihtiyacım var :((((
anneminkinden diiil ama ondan çok var şu an
bacaklarıma vuran bel ağrısı, boğaz ağrısı derken içtiğim ıhlamurlar fayda etmezken düştüm yatağa
boğazlarım çok kötü
o kadar seven benim ıhlamurdan midem bulanmaya başladı artık
annem her defasında içine türlü türlü şeyler koysa da (itiraf etti abarttığını, neler mi var ıhlamurun içinde; 1 dilim elma, 1 dilim ayva, çubuk tarçın, bal, vs. vs.) yok bi süre sonra içemiyorum
uufff iyileşmem lazım yarın iş var

20 Ekim 2008 Pazartesi

eski günlerdeki gibi..


ne güzeldi pazar günkü sohbet
tek özleyen ben değilmişim anlaşılan
4 kız kuzen konuştuk, güldük, sinirlendik, eleştirdik, çekiştirdik, kahkaha krizine girdik, yan odadan uyarı aldık ama süper vakit geçirdik
keşke hep böyle olabilsek, çocukluğumuzdaki gibi
kimsenin etkisinde kalmadan
yine de çok güzeldi
burayı bilmesenizde, okuyamasanız da
teşekkürler...

19 Ekim 2008 Pazar

börek yaptıımm

fena sardım bu mutfak işine :)

yine bloglarda gördüğüm bir böreği denedim, kimde gördüğümü hatırlamıyorum ama :( hatırlasam böreğin adına bakacaktım
hunilerimi babam yaptı, baştan olmaz molmaz dese de ikna ettim, satın alırsam çok pahalı dedim o da inandı :) yoksa tamamen tembellikten Eminönü'ne gidip arayamazdım valla, yağ tenekesini keserek yaptı, bir güzel sardı huni oluşturdu
ben de üzerine yağlı kağıt sardım ve böreğimi yaptım
haşlanmış patates vardı evde onu kullandık, tadı çok güzel oldu

fotoğrafları gören pınar ertesi gün iş için dışarıya çıktığında eve uğramış almış gitmiş :)
bunu da yiyen herkes çok beğendi :)


aslında dün akşam tramisu da yaptık kedi dili bisküviyle, ilk defa yapmamıza rağmen gayet lezzetliydi ama komşulara verdik, yedik derken bitti ve biz fotoğraf çekmeyi unuttuk, bir dahakine artık...

laf aramızda bu tramisu denemeydi, "o"na da yapıcam bi gün, çok seviyo hihih

17 Ekim 2008 Cuma

ben Konya'da...


kim demiş gitmedim (gidemedim) diye :)

duruşumdan ne kadar da belliyim :)

16 Ekim 2008 Perşembe

saymaya başlasam mı yine acaba ?


bugün 7 gün oldu.....

niye hep ben düşünmek zorundayım

niye hep ben bişeyler için çabalıyorum

niye kendimi bi yerlere koymak istiyorum

olmadığım yerlere ?

? ? ?.........

14 Ekim 2008 Salı

teknoloji

aradaki mesafeleri kaldırıyor mu yoksa mesafe mi koyuyor anlamadım

cep telefonuyla konuşmak ya da web cam de konuşmak görüşmek mi oluyor ?

mesafeyi arttırmış olmuyor mu şimdi azaltmak yerine

düşündüm, düşündüm, hala düşünüyorum...

12 Ekim 2008 Pazar

haftasonu / suya düşen planlar(ım)

ne güzel bu haftasonu maç yok dedim
cumartesi hilal'le programım var, pazar sevgilimle buluşurum, hava güzel olursa adaya gideriz kandırabilirsem, olmaz derse bebekte veya sahilde bi yerlerde kahvaltı ederiz, süper dedim kendi kendime
cuma akşamı geldi bile ilk haber
biz bu akşam yola çıkıyoruz, cumartesi günü Ankara'da maç var, bayan basket dedi
peki dedim nasıl olsa pazar günü var, hem peki demesem ne olacak ki ?
cumartesi gitti yetmedi 1 maç, 2. maça da kaldı, aklım zaten orada olay oldu mu acaba diye neyse
gece yarısı istanbul'a geldiğini müjdeleyen mesajla uyandım
sabah oldu
öğlen oldu
çıt yok
uyandı
tekrar uyudu
arıyorum cevap yok
mesaj atıyorum cevap yok
şu saat itibariyle uyandı
bütün günüm miskinlikle geçti
hiç birşey yapmadım cnbc-e izlemek dışında

uuuffffffffff

hadi bakalım kişilik testlerinden bir tanesi daha

bakalım nasıl çıkmışım :)
- keyif düşkünü
- firari
- evcimen
- hayalperest

ruh hali
hayalperest
Zevk seçimin ışıltılı bir karakter olduğunu gösteriyor. Çekici ve sofistike bir dokunuşa hayır demezsin! Romantiksin ve doğanın sade güzelliklerinden hoşlanıyorsun. Uçsuz bucaksız tabiat manzaraları seni rahatlatıyor. Müzik hayatının fonunda çalsın istiyorsun. Gerçek dünyadan bir süre de olsa kopmanı ve rahatlamanı sağlıyor. Sanat dendiğinde aklına farklı olmak geliyor. İncelik ve emeği ön planda tutuyorsun.

eğlence
firari
tatilde deniz, kum ve güneşin olduğu her yere gidebilirsin. Sürekli aktivitelere ve turlara katılmak sana göre değil. Tatil, pilleri yeniden doldurmaktır. Hiç bir şey adrenalin dolu bir anın yerini tutamaz. Risk almayı ve limitleri zorlamayı seviyorsun. Kendine güvenli ve cesursun. Hayat onu yaşayanlar içindir.Kafanı rahat tutmayı ve dengede kalmayı seviyorsun. Sakin ruh halin başkalarına ders niteliğinde. Derin bir nefes al ve
Omm!...
Seni rahatsız eden nedir ? Etrafındaki herşeyin temiz ,düzenli olmasını ve güzel kokmasını istersin. Çok fazla şey istemiyorsun, öyle değil mi?

alışkanlıklar
keyif düşkünü
Hayata bakış açın her ne kadar sağlıklı ve olumlu da olsa iyi bir gün geçirmen için yapman gereken vazgeçilmezlerin var. Bunlar senin rutinlerin. Tam bir alışkanlık yaratığısın. Evinde modern ve cool bir zevkin var. Fonksiyonel olması yetmez, evin de senin kadar tarz sahibi olmalı. Bir bardak şarap belki de iki.. Hiçbir şeyle mukayese edilemez. Uzun bir günün arkasından rahatlamak için bire bir.

aşk
evcimen
Gerçek bir romantik ve biraz da hayalperestsin. Tamam hayat bir film olmayabilir ama öyle olduğunu düşünmenin ne zararı olabilir ki ? Özgürlük senin için, her zaman, her yerde iletişim kurabileceğin teknolojiye erişebilmek. Her an yeni kapılar açabilmelisin.

www.visulog.com öyle diyo :)

11 Ekim 2008 Cumartesi

uufff bundaaaannn


alis harikalar diyarında

bayılıyorum çocuk tiyatrosuna
galiba Hilal'den daha çok seviyorum
Hilal benim kuzenim, 7 yaşında
geç kaldık oyuna ama girmeyi başardık
aksanat'taydık bugün Alis Harikalar Diyarında'ya gittik
Hilal çok mutlu oldu, resmen davranışları değişiyor çocuğun 1 günde
sabahtan akşama kadar birlikteydik
oyundan çıkınca kestane yedik, istiklalde bi tur attık, haşlanmış mısır uğruna tavuk menü yedik :) şeker aldık, eşofman aldık beden eğitimi dersinde giymesi için, oradan da nikaha gittik artık saat 18:30'du
Hilal'in gittiğimiz tüm oyunlardan sonra mutlaka en çok sevdiği bir karakter oluyor, bu bazen horoz, bazen de buğday ülkesinin prensesi oluyor, ama bu oyunda Alis idi :) tek geçti Alis'i

çok yorulduk ama çok eğlendik
kukla olayını da sevince Oyuncak Müzesi'nde başlayacak olan kukla gösterisinden bahsettim ona
heyecanla tamam dedi, şimdi sırada o var

iyi seyirler bize...

10 Ekim 2008 Cuma

hihi biz....

bu fotoğraf ne kadar da biz :)


geldiiiii

sevgilim geldi :)
zıp zıp zıplayasım var
mevlana şekeri de getirmiş banaa

cezasız tamamladı tatilini
heheh
yola çıktım, şuradayım, vardım, çıkıyorum, geliyorum, geldim diye beni aramazsan ceza olarak mutfak robotu alacaksın dedim, üstelik aynı yöntem bundan sonra deplasman maçları için de geçerli olacak dedim
gerçekten de hep aradı ama unutmuş mutfak robotu cezasını o yüzden aramadım, mutfak robotuyla mı korkutacaksın beni dedi
düşündüm öyle valla
getirir tüm küçük ev aletlerini peşinen önüme koyar, sezon boyunca beni rahat bırak der :)
hem ben mutfak robotu istemiyorum ki, öylesine dedim :)

ayy özlemiş beni
öyle dedi telefonda :)
bende çok özledim, çok hemde

9 Ekim 2008 Perşembe

duyuyorum 2

nedense bu kez doktora giderken agresiftim, çok gittim çünkü bu konuda doktora, hiçbiri teşhis koyamadı, birisi ailede var mı genetik olabilir dedi, birisi doğuştan olabilir dedi, bir başkası bebekken ateşli hastalık geçirdiyse ondan olmuştur dedi ama kimse bu yüzden tedavisi de bu demedi,

ben sorulacak soruları biliyorum, ezberledim artık, neyse girdik yanına doktorun, ben, meraklı annem ve ondan daha meraklı arkadaşım burcu, doktorum da pek havalı pek yakışıklıydı sinirime dokundu bu hali, biz içeri hürrraa 3 kişi girince, hasta kim diye sordu iyice sinir oldum, ben dedim buz gibi sesimle oturacağım koltuğu gösterdi neredeyse onun oturduğu masasına 5-6 metre, başladık konuşmaya sorular hep çalıştığım yerden çıkıyor :) rahatsızlığın ne, şikayet ne zaman başladı, kaç yaşındasın, ve daha bir sürü soru, doktora gittin mi diye de soracak bekliyorum, sordu (ya da ben öyle sandım) 10 kere falan gittim dedim bunlar gülmeye başladı, meğerse okula gidiyor musun diye sormuş ben git gitmek duydum ya yapıştırdım cevabı :) annem hemen rahatsızlığımız bu işte, seda duyuyor ama yanlış duyuyor dedi, zaten gerginim ay bide güldüler çıldırıyorum kalkıp gidicem birazdan, ölçüm yapalım dedi, ben yaptırdım dedim, ben burada da yapılmasını istiyorum dedi, homurdana homurdana gittim, bu arada detaylı bilgileri almış annemden, geldim sonuçlarla, baktı ve işitme cihazı kullanacaksın dedi, asla kullanmam dedim, neden dedi, ben takmam öyle kocaman şey herkes görür dedim, bende gözlük takıyorum dedi, duyacaksam bana da gözlük ver onu takarım dedim, artık doktorum da sinirlenmeye başlamıştı, bana yakın zamanda birçok kişinin kullanacağını, djlerin, ece kulüplerinde çalışanların, yükses sesli makinelerde çalışan işçilerin bu kaybı yaşayacağını ve cihaz kullanacaklarını ve daha bir sürü şeyi tek tek sabırla anlattı, banane takmam ameliyat et beni dedim, ameliyatlık hiçbirşeyin yok boşuna kesmem seni, özel sağlık sigortan var diye ameliyat etmem dedi, çok dürüsttü çok şaşırdım, ama yine de banane diye diretince adam da sinirlendi artık, sen kendini dünyanın merkezi mi zannediyorsun dedi ben bozuldum tabi :) bak bu ölçüm için gittiğin yerde cihazlar var onları dene, zaten sen rahatsızlığın gereği o bahsettiğin büyük cihazlardan takamazsın, kulak içinde olan miniklerden kullanmalısın dedi, kendi diliyle bir rapor yazdı ve tekrar orl'ye gittik, orada inci küpe şeklinde olan cihazları görünce biraz içim ferahlıyor sonra yine yok takmam diyordum..

ben son zamanlarda çok doğru doktorlara rastladım, ebru hanım ve zuhal hanım onlara giden hastanın psikolojini öyle iyi anlıyorlar ve öyle güzel davranıyorlar ki 2-3 cihaz denemeden sonra almaya karar vermiştim bile.

uyumlu cihaz tespiti, kalıp alınması derken 1 hafta sonra cihazımı almaya gittim

çok küçük, ten rengi, taktığımda belli olmayan bir cihazım oldu, sıra ses ayarındaydı, kullananlar bilir bu cihazların ses ayar düğmesi pilin konduğu minicik yuvadadır. Aman Allahım o sesler nasıl çok geliyor, klavyenin tuşları ne kadar cik cik ötüyormuş, çay kaşığı cam bardakta şangır şungur ötüyormuş, alışacaksın normal sesler bunlar dediler ve eve geldik

işe gittim yok takamıyorum, pc kullanamıyorum, beynimin içinde yankılanıyor sesler, kendi sesimi yankı yapıyor duyuyorum, bunların normal olduğunu günde 1 saat belki 2 saat takarak ve bunu her gün arttırarak denememi tavsiye etti doktorum, gerçekten de işe yaradı, sonra sürekli kullanmaya başladım

hala da kullanıyorum :) her sene mutlaka bakıma götürüyorum ve 10 senedir aynı cihazı kullanıyorum, pil almaya orl'ye gittiğimde (ne yazık ki doktorum il dışına gitti) yeni çıkan modelleri gördüm değiştirsem mi acaba diye sordum, cihazınız çalışıyor, alıştığınız bir ses kalitesi var, hiç gerek yok dediler, içimden deli mi ne bunlar satış yapacaklar istemiyorlar dedim :)

Sevgili Delfina'yı okuduktan sonra yazmak istedim, yaşam gayet normal devam ediyor benim için, işitme cihazım yokken de duyuyorum ama varken herşeyi duyuyorum, o görünmesin kompleksini de attım üzerimden çok önce, yine de görünmüyor birçok arkadaşım anlamıyor bile kullandığımı

duyuyorum, duyuyorsun, duyuyoruz :)

duyuyorum

sevgili Delfina'nın blogunu keşfettiğimde ilgiyle okumuştum, zira beni çok ilgilendiren şeyler vardı içinde
ehheh bu benim de başıma gelmişti dediğim o kadar şey oldu ki okurken, gülümsedim...
neden mi bahsediyorum ? işitme cihazımdan
birçok arkadaşımın bile kullandığımı bilmediği "farketmediği" cihazımdan. farkedilmemesi çok önemliydi ilk başta benim için, en iyisi en baştan anlatayım...

ehliyet için sağlık raporu almaya gittiğimde başladı herşey, ben yüzüne bakıp rapor yazan doktorlara rastlamamıştım, sakın yanlış anlaşılmasın elbette ki öyle bir beklentim yoktu, iyiki öyle bir doktora rastlamışım, kbb doktoruna sıra geldi, muayene etmeye başladı ve yuvarlak metal gibi birşeylere vurdu ve tııınnnn sesi bitince haber ver dedi, ne tın sesi ben hiçbirşey duymuyorum ki, 2-3 metre uzaklıkta oturan annem tın sesini duyuyor ama ben duymuyordum, yok kızım ben sana rapor veremem dedi, bir ölçüm yaptır kaybın ne kadar olduğunu öğren ve tedavi ol dedi, küçüklüğümden beri işitme kaybı yaşadığımı biliyorduk ama bu kadar önemli olduğunu düşünmüyorduk, çünkü ben herşeyi duyuyordum, gayet normal konuşuyordum, tavsiye ettiği bir yere ölçüm yaptırmaya gittik, inanılmaz tatlı 2 hanım vardı orada, doktorum ebru hanım ve zuhal hanım, hemen ölçüm yapalım dediler ve ben kabinde onlar dışarıda teste başladık, kulaklıktan bana verilen ses bittiğinde düğmeye bastım, sonra ellerindeki kağıttan bana kelimeleri okumaya başladılar bende tekrarlamaya, doktorlar kendi aralarında kelimeleri gayet iyi tekrarlıyor dediklerinde yanlarında olan annem elinizdeki kağıtla ağzınızı kapatın dudak okur seda demiş, böyle denediklerinde pilava miyav, tabağa kabak gibi bir sürü komik yanıtlar vermişim, elimizde kayıp oranlarını gösteren rapor (ne yazıkki hatırlamıyorum kaç olduğunu) en iyisi siz bir doktora gidin, işitme cihazı şart derse, dilerseniz buraya gelirsiniz cihazları deneriz dediler,
ben şaşkın, annem çok üzgün çıktık,

o sırada bi eğlence merkezinde çalışıyordum, inanılmaz gürültülü, herkes bağıra çığıra konuşuyor ve ben hiçbir sorun yaşamıyordum :) ama sessiz ofislerde çalışmaya geçtiğimde sorun kendini hissettirmeye başlamıştı.
birkaç gün sonra yine işten izin aldım, hadi kapsamlı bir hastane olsun dedik alman hastanesine gittik, doktorum tamer haliloğlu'na :)

3 Ekim 2008 Cuma

eğer...

O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
Ssınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse,
kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar'ın bayıldığım yazılarından biri...
1 haftalık mecburi ayrılığımızın üzerine iyi geldi bu yazı
memlektine uğurladım "O"nu
ailesiyle geçireceği özlem dolu 1 haftaya uğurladım "O"nu
güle güle gitsin, hoşgelsin inşallah :)

2 Ekim 2008 Perşembe

bayram mı ?

oldum olası bayram hazırlıklarından hazzetmem,
temizlik ? her zaman yapılıyor zaten
kıyafet ? özel bir gün olması gerekmiyor her zaman alınıyor
tatlı ? gece yarısı canım istediğinde yapılıyor
amaaann gereksiz, eskidenmiş o diyorum anlatamıyorum, zaten inadına "şeker" bayramınız kutlu olsun diyorum.
falan filan....

tam bunlar arasında, o konuşmanın olduğu akşam eve geldim annemden bir haber...

dayımın oğlu Refik ameliyat olacakmış, baş ağrısı şikayeti ile gittiği hastanede, beyninde bir sıvı olduğu, bunun da kanama yaptığı (her ne kadar topluiğne başı kadar kanama deseler de o lafı duyunca insan ürperiyor) o nedenle dayanılmaz baş ağrıları çektiği söylenmiş ve acil ameliyat denmiş

ertesi sabah iş-hastane arasında gittim geldim, önce iş, sonra mağaza, sonra hastane, orada geçen tedirgin 3-5 saat sonrasında atölye, yüzük, sonra fabrika,oradan mağazaya gönderim tekrar hastane,

işe önce kendimi sakinleştirmekle başladım, pozitif düşün, herşey yolunda gidecek çok iyi olacak

sonra kimi nasıl teselli edeceğimi şaşırdım, dayım, yengem, Sedef, annem, teyzem, bi de Berk, 2 gündür hastanede Refik'in yanında olan teyzemin oğlu Berk, asıl ona kıyamadım, nasıl üzgün ama ona karşı nasıl güçlü, sakin, Selin de işten izin alıp 1 saatliğine gelmiş,

Pınar'a haber verdim, o da hastaneye geldi, tek başına gece yarısı Bakırköy'den Bostancı'ya döndü ama olsun geldi ya, tüm kırgınlıklara rağmen dayıma desteğini gösterdi, böyle gününde yanında oldu ya, aferin ona, ah her zaman böyle aklı başında hareket edebilse ya hırçın kız...

teyzem ne güzel söyledi, millet iyi gün dostu olur kötü günde ortalıkta görünmez, biz tam tersini yapıyoruz kötü günde birlikteyiz, iyi günde de böyle olsak ya :)
ben teyzemi çok severim, bi de duysan başbakan olacak kandınsın derim, başka bir yazıda onu da anlatacağım, sanırım ailede var bu hastalık, benim ve teyzemin işitme kaybı rahatsızlığımız var.
enteresan tespitler, sabahlara kadar okunan kitaplardan alışkanlık edinilmiş üsluplar, hafif entel :) severim çok, beni görünce hemen sorar ne okuyorsun şu anda sedacım ? kitap fuarındaki vazgeçilmez arkadaşımdır :) neyse...

aa bu arada Refik inanılmaz moralliydi, herkesi o neşelendirdi, hastane çevresindeki akli dengesi bozuk insanlarla şakalaştı, sohbet etti, bizi de güldürdü, ama yengemle sırf ailesini rahatlatmak, daha fazla üzülmelerini engellemek için böyle davrandığı konusunda hemfikirdik.. Doktora bile demiş ki bu gece Kadir gecesi, bu akşam ameliyat et camilerde okunan dualar bana gelsin :)

saat 20:00, ameliyat saati geldi, 4 saat sürer dedikleri ameliyatta 2 saat geçince adının anons edilip yakınlarının çağrılması hepimizi nasıl telaşlandırdı

yürekler pır pır, endişeli bakışlar görülmesin diye yerlerde gezen gözler, saatler gibi gelen 5 dakika sonunda yengem ve dayım kapıda gülen yüzleriyle görününce herkes bıraktı kendini, sarılanlar, ağlayanlar, gülenler, çok şükür Allah'ım dedikten sonra telefon ucunda haber bekleyen herkesi aramaya başladım, önce babamı aradım, sevindi niye ağlıyorsun dedi, telefonu kapattıktan sonra kendi ağlamaya başlamış, anneannemi de unutmamak lazım, ona hiçbirşey söylememiştik, ama anlamış bişeyler olduğunu, bir tek babama ulaşabilmiş, babam diyo ki 20 dakika da bir aranır mı insan, delirtti beni :) babam en sonunda dayanamamış ameliyat bitti nasıl olsa diye söylemiş, baştan babama kızsak ta ananemin baskıyı itiraf etmesi sonucu acıdık adama :) eve bi geldik tansiyon aleti başucunda, canım benim

mutlu mutlu çıktık hastaneden, önce ananeme gittik iyi haberleri verdik, kadın şoka girmiş önce çikolata ikram etti, sonra bahçesinden topladığı meyveleri çıkardı, tam çıkıyoruz kapıda elimize birer dilim börek tutuşturdu, 10 dakikaya sığdırdı herşeyi, güldük hepsini aldık,eve geldik saat 3'ü geçiyor..

eve geldik, annem çok yorgun, yüzündeki çizgiler arttı sanki, ya dayım, kamburu çıktı 1 gecede, 5 yaş yaşlanmış hissediyordur eminim
annem sürekli o bizim soyumuzun devamı, babamın adını taşıyor, babamın soyadını sürüdürecek tek erkek deyip durdu

Allah sevdiklerine bağışladı


bize de bu olaydan ders(ler) çıkarmak kaldı

ne gereksiz şeymiş o onu dedi, bu bunu dedi

ama o onu yaptı, ben bunu yaptım

o bana saygı duymadı, ben hiiiç duyamam

ama benim anneme onu dedi, ben bunu dedim

hiç benim suçum değil, onun suçu

vır vır vır dır dır dır

ne kadar gereksizmiş değil mi sevgili akrabalarım

ne kadar kızsanda kırılsanda 'kan' işte

can

senden bir parça


Allah bir daha böyle bir günle ders vermesin bize

işte şimdi bayram..

Şeker Bayramınız kutlu olsun...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...