30 Mart 2009 Pazartesi

dünya tiyatrolar günü


çok severim tiyatroyu, sinemadan daha çok

herkes sevsin isterim, mesela Hilal
ufacıktı, 3 yaşında falan herhalde, anlar mı diye tereddütte kaldığım oyunlara bile götürdüm onu, şimdi 8 yaşında ve tiyatro delisi, canı sıkıldığında annesine ablama söylesek beni tiyatroya götürür mü diyormuş, canı tiyatro isteyen çocuk :)

bir de uzaktan akrabam olan Bekir abi var, tiyatro oyuncusu...
etkisi var mı bu kadar sevmemde ? bilmem belki var...
nasıl yapsam, arasam dünya tiyatrolar gününü kutlasam derken, aynı gün annesini kaybettiği haberini aldım :(

yarın işi ayarlayabilirsem cenazeye katılacağım..



pazar günü Fatih Reşat Nuri Sahnesinde oynanan kibritçi kız adlı oyuna bilet aldım, hem de Hilal'in en sevdiği yer olan 2. sıradan, çocukluğumda bayılarak okuduğum hikayeydi Kibritçi Kız, biraz hüzünlü ama olsun :)


bakalım hilal beğenecek mi ?

hiç adetim değildir ama Ülkü Tamer'in bugünkü yazısından bir kopya koyacağım buraya

demiş ki Ülkü Tamer ;

Madem, Dünya Tiyatrolar Günü'nden söz açtık, bu sanat dalına kanını canını vermiş bir ustanın, Toto Karaca'nın eşi, Cem Karaca'nın babası Mehmet Karaca'nın bir-iki anısını aktarayım. Kendi ağzından:

İkinci Dünya Savaşı sırasında tiyatroya ara vermedik. İstanbul'da da oynadık, Anadolu'da da. Savaşta, Avrupalılar kadar olmasa bile, çok sıkıntı çekiyorduk. Temel yiyecek maddeleri bulunmuyordu. Ekmek bile karneye bağlanmıştı.Adana'da oyundan birkaç saat önce beş arkadaş gişenin önüne iskemle atmış, çene çalıyorduk. Bir adam belirdi köşede. Yanında on iki yaşlarında bir oğlan çocuğu vardı. Bir süre afişe, sonra gişeye baktı. Döndü, gidecekken durdu. Çekinerek yaklaştı. Sonra, "Affedersiniz, siz tiyatrodan mısınız?" diye sordu bana. "Evet," dedim. Adam çocuğu gösterdi. "Ben," dedi, "oğlumun tiyatro seyretmesini arzu ediyorum. Ama bilet param yok. Acaba ekmek karnemi versem, yarınki hissemi siz alsanız... Ben seyretmesem de olur. Onu burada beklerim." Sustu. Başını önüne eğdi. Beşimiz birden ayağa fırladık. "Beyim," dedim, "sizin tiyatroya verdiğiniz değer parayla pulla ölçülmez. Bu akşam ailenizle birlikte misafirimiz olursanız şeref duyarız."

27 Mart 2009 Cuma

hafta biterken...


yoğun bir hafta daha bitiyor..
yoruldum mu ?
evet
ama olsun her yeni bir şey öğrendiğim gün yorulayım, razıyım ben

çekimler, eğitimler, sürprizler hepsi hepsi olsun

sevgili yine pat diye karşıma çıksın hiç olmadık yerde :) yüreğim hoplasın benim
1,5 gün içinde onu 3 kere görmek bünyeme tuhaf bir etki yapıyo ama olsun :) alışık değilim de...

başka bir yazımda bahsettiğim sevgilimin doğru zaman doğru insan ısrarının ne kadar doğru olduğunu gördüm bu hafta, (hep mi haklı çıkacak yaa) bir arkadaşıyla daha tanıştım, hakkında düşündüklerimi tamamen değiştiren bir arkadaşıyla, sevdim...

annecim bir ev kazası geçirdi bu hafta :( o marifetli ellerine nazar değdi, yıkarken kırılan bir bardak elini çok kötü kesti, gece saat 23:00'te hastane koridorlarındaydık :( çok korktuk kanı durduramayınca, dikiş atılması gereken ama sonrasında hareketi kısıtlayacak bir yerdeydi yara, beceriksiz, eli değil ağzı çalışan ve beni boş yere panik yapmakla suçlayan yurdum hemşiresinin yaptığı pansuman hastane çıkış kapısı + 5 adım dayandı, 6. adımda şakır şakır akan kanlar, söylemeye gerek var mı delirtti beni, gecenin 12 sinde ses performansım süper, hastaneye girip duygusuzluğu, hissizliğini, yitirdiği acı, acıma duygularını hatırlattığım hemşire sonrasında harika bir pansuman yaptı, ben bağırmadan yapsana be güzelim şunu, anneciğimi de üzme, kadın acısını bıraktı beni sakinleştirmeye çalıştı...

bu akşam kurabiye yapacağım, yarın akşam doğum gününü kutlayacağımız Kerem'e, liseden beri hiç kopmadığım arkadaşım Yasemin'in oğlu Kerem'e, 1. yaş günü, ne çabuk büyüdü...

blogumu keşfeden bir dostumun bana, değişimime dair yaptığı yorumlarla nokta koyuyorum haftaya
neler dedi başka bir postumda yazacağım...

26 Mart 2009 Perşembe

cuma akşamı Beyaz Show izlemeyi unutmamalıyım


duyunca bayıldığım, heyecanlandığım, fikir sahibini kıskandığım, ben ne yapsam acaba diye düşündüğüm birşey var
faili meçhul kıyaktan bahsediyorum :)
insanların başına komik şeyler gelmiş, okurken gülüyorum, özeniyorum, gururlanıyorum, ülkemize gelen her yabancının söylediği gibi yardımsever milletiz gerçekten diyorum :) aklınla bin yaşa Tunç... Tek dileğim bir gün o kartlardan birinin seni bulması :)

hepimiz farkında olmadan ne kıyaklar yapıyoruzdur
kimbilir
mesela pınar'ın yaptığı hareketi faili meçhul yapmasına ramak kalmıştı, haberi olsaydı eminim öyle yapardı, kartı iliştirerek :)

neyse diyeceğim odur ki bu Cuma akşamı faili meçhul hareket ve detayları ve FMK yapanların komik anıları Beyaz Show'da :)

20 Mart 2009 Cuma

fuardan kareler

son günlerde hep fotoğraf eklemişim ama napiiim :)
mücevher fuarı var, cnr'da
istanbul jewelry show

bizim firmanın standında Haftasonu dergisi röportajı, çekimleri vardı, bende kendi fotoğraf makinemle çektim bir kaç ürün

işte fuardan, jasabi standından enteresan ürünler

bu kurukafa yüzüğü kim takar Allah aşkına dedim, bi tane son derece karizmatik bir bey gelip daha önce bizden aldığı kulağındaki kurukafa küpenin ! başka modelleri olup olmadığını sordu, herkes bana baktı gülerek :)


sigaralık ve kaleme de pırlanta işlemişiz.... Bunların alıcısını göremedim ama :)

bu yüzüğü çok beğendim, dantel demişler adına...

bu kolye ucu da favorim, fiyatı da çok uygunmuş...
ama sitede yok maalesef bu tür ürünler, showroom'da var ama ;)


deli olmalı bunu yapan ustalar, denizmiş bunu teması...


bu küpe de çok gösterişli yahu, çok büyük..

hıım güzelmiş bak bu takılabilir dedim kelebekleri görünce bastım deklanşöre...

safir sen ne güzel bir taşsın, ama ııh zümrüt favorim hala, sen 2. sıradasın....



kalp, kalp, kalp, kalp, kalp, kalp......



kim bunu takar boynuna bilmiyorum ama, hepsinin üzerinde inanılmaz emek var, hiç kolay değil bir takının ortaya çıkması....

şimdilik bu kadar, zamanla bir sürü ürün ekleyeceğim bloguma :)

ama daha takılabilir olanlar http://www.jasabi.com/

19 Mart 2009 Perşembe

yine aşk...

çok aşk....


18 Mart 2009 Çarşamba

balkonumuzdaki minik bahçe...


hep dilimdedir, bahçe de bahçe

babamla tek hayalimiz, daha önce de bahsetmiştim
bahçemiz olsun, büyükçekmce gölünü gören
çok büyük olmasın, ılık bir yaz akşamı çıplak ayaklarımız toprağa basarken, mis gibi domates kokuları eşliğinde çayımızı içelim, enişteme sözüm var hormonsuz domates yetiştirip ona vereceğim :)
sevgili de çiçek konusunda babama yardım edecek, hayalini kuruyorum mutlu oluyorum bi de gerçek olsa eve gelmem herhalde orada kalırım :)

tek çiçek sevgisi olan babam değil, annem de evi botanik bahçe haline getirir her zaman, menekşeleriyle konuşur, yılbaşı çiçeğine tarihi gelmesine rağmen açmadın diye küser ve bunu ona söyler :)

pazar günü uyandım, benim odamın kapısı bu çiçeklerin bulunduğu balkona açılıyor, odayı havalandırmak için kapıyı açtım, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı, anneeee bunlar neee diye bağırarak, yüzümü bile yıkamadan fotoğraf makinesine sarıldım, nasıl güzeller, nasıl renkliler, ba-yıl-dım :)



soğan halindeyken ekildikleri için renkleri bilinmiyordu, böyle bir saksıda birden fazla renk olmuş :)


fotoğrafları küçülttüğüm için görüntü kalitesi bozuluyor maalesef, çok daha canlı çıktı aslında fotoğraflar

uuffff bayıldım ben size yaaa :)
.

işin komik yanı, bunları Pınar almış ve ben çiçeklerin adını bile bilmiyorum, çiğdem değilmiş :)


keşke biraz daha büyük koyabilsem fotoğrafları

çok şey istemiyorum değil mi bunlarla dolu bir bahçe istemekle ?

aşk....


pırlantacı oldum :)




kısa bir bekleyişten sonra yeni işime başladım..
pırlantacıyım artık
ucundan kıyısından kuyum sektörüne girenler çıkamazmış bi daha, kuzenim de apron tozunu yutan havaalanından kopamaz der hep...

http://www.jasabi.com/

yeni iş adresim, inşallah güzel olur herşey...

yazamadım...


hiç cesaret edemedim

tam da işten yeni ayrılmışken aldım haberini
konduramadım, inanamadım, benim tanıdığım o hayat dolu arkadaşım, o güzel mavi gözlü arkadaşım, Serdar canına kıymış olamaz dedim, hem de bu kadar acı bir biçimde, ne demek içeceğine siyanür karıştırıp içmek dedim, ürperdim, yanlış haber dedim, isim benzerliği dedim, ta ki kilisede tabutun başında fotoğrafını görene kadar...
herkesi aradım o değil di mi dedim, tıkandı kaldı insanlar, ne evet dedi ne hayır
hayatımda ilk defa bir kilisede süryani cenazesinde bulundum, herkes çok üzgün, ailesi perişan, kaza olsa, hasta olsa belki de... böylesine bir veda yakışmadı be serdar, hani ben çok pozitiftim, hani hep gözlerimin içi gülüyordu, hani aferin kız banaydı, hani ben mutluluk bulaştırıyordum, ah serdar, o kadar çok şey geldi ki aklıma birden, bi keresinde o kadar yoğun işin ortasında gelip bi tane kolyenin dıdısının dıdısını yaptırmaya çalışıyordum, özel sipariş lütfen müşteri bekliyor bıdı bıdı yaparken ben, tepkimi de merak ederek ooffff demişti gözümün içine bakarak, çekinerek.. daha da yeni samimi oluyoruz, bende işi şımarıklığa vurmuş yaa tamam yap kolyeyi müşteriye teslim edeyim ne istersen alıcam demiştim, dondurma demişti almayacağımı düşünerek, almıştım oysa ki, kocaman kutuda dondurma ekipçe yerler diye, plastik bardak ve kaşık eklemeyi unutmamıştım, bu kadar tastamam getirmeme şaşırmıştı çok, teşekkür, afiyet olsun derken arkamdan çıktı atölyeden, biliyor musun bugün benim doğum günüm daha kimse hatırlamadı bu dondurmayı da pasta niyetine yiyeceğim demişti, sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim...

inşallah orada rahat olursun....


9 Mart 2009 Pazartesi

ben geldiiimm

çok ihmal ettim buraları

ama durgunluk mu desem, yorgunluk mu desem, sonrasında gelen yoğunluk mu desem....

önemli bir değişiklik oldu hayatımda

işten ayrıldım
öyle gerekti
öyle istedim birden
aniden
gelir bana bazen böyle
özel hayatımda da olur, sıkıldım der ayrılıveririm
tek istediğim güzel ayrılmaktı, dostça...
özellikle de bir kişiyle
onu kırmadan, o bana kırılmadan
umarım istediğim gibi olmuştur, umarım yine arkadaşımdır
hiç unutmayacağım o süredeki arkadaşlığını, dostluğunu, insanlığını
hele ki o mütevaziliğini
hiç ama hiç unutmayacağım...


şimdi yeni başlangıçlar zamanı...

hadi bakalım

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...