23 Ekim 2010 Cumartesi

şarap keyfi..


hep yazıyorum eniştemi çok seviyorum diye
onunla paylaştığım anları da..
beyaz şarabı çok severim, o da seviyor, hatta Pınar kendisi içmediği ve sevmediği halde Şarköy'e gittiğinde biz içeriz diye 1 koli almış, özel üretim olan bir yerden :)
tabi 1 koliyi biz içecek değiliz, misafir için de evde bulunsun diye almıştır...

Burak da Madrid'e gittiğinde almış bu şarabı, California şarabıymış..
nefisti...

sohbet bi o kadar güzeldi..
tabi arada teknolojik sapıtmalar yaşadık, karşılıklı koltuklarda otururken twitter'da yazıp durduk birbirimize, sonra sesli olarak yorumladık :))

keyifli akşamlardan biriydi, arada gerildik, yani ben sinirlendim, ama ona değil, olanlara, bazı insanlara, davranışlara..
kendi kendime boşyere üzüldüğüme karar verdik, gelecek güzel günlere kadeh tokuşturduk :)

22 Ekim 2010 Cuma

yeniden sarışın olayım mı ben ?


baştan söyleyeyim fotoğrafa gülmek falan yok :)
bi ara sarışındım ben..
2004 yılında falan :)
sonra bakımı çok zor diye kendi rengime geri döndüm
çok yıprandı bir de saçlarım.. hatta hatırlıyorum bir akşam artık yıkadıktan sonra bile zor taranan, açılmayan saçımı Pınar'ın önüne oturup kestirmiştim.. evet evet Pınar o dolaşık yerden vurdu makası kesti saçımı :) bir de güzel kesti, kuaföre gidip düzelttirmeme bile gerek kalmadı
bu fotoğrafın hikayesi ise şöyle; gittim fotoğraf stüdyosuna, ben saçımı bir daha sarı yapmayacağım, hatıra kalsın istiyorum benim fotoğrafımı çek dedim, coştu tabi çocuk bıkmış vesikalık çekmekten :) bu poza baktıkça gülüyoruz biz :) daha neler var Seda Sayanvari de saklıyorum onları :)

neyse şimdi ise boya bile yok saçımda, ama değişiklik istiyorum, annem kezban gibi oldun çok uzadı git kestir şunları diyor... hatta geçen gün Deniz de saçın çok uzamış dedi :)
ama dümdüz saçım, ne şekil alıyor ne bişey..

iri dalga perma mı yaptırsam, yoksa yeniden sarışın mı olsam ?
fikir verecek olan var mı ?


not:bu değişikliği bunalım olarak yorumlamayalım :) ayrıca vaktim yok kuaföre gitmeye, geçen akşam Pınar şu kaşlarından ne zaman kurtulacaksın dedi, peki dedim vakti gelmiş :)

20 Ekim 2010 Çarşamba

fashion by siu - trendus blog ödülleri

fashion by Siu yani Sıla benim blog açmam için 2. nedenimdir...
1.si Tuğbadır, Defdef'in annesi, hiç düşünme aç, yazılı kalsın tüm yaşadıkların demişti bana..
iyi ki demiş, Tuğba sayesinde tanıştığım bu blog dünyasını Sıla ile daha çok sevdim, sonra Sıla benim blog değil normal arkadaşım oldu, canım oldu, düğününe gittiğim arkadaşım oldu..

bi de o kadar çok sevdim ki onu...


o ne yazıyorsa doğrudur, araştırmıştır, günceldir oldu benim için hep.. shoetek falan her şeyi ondan öğrendim ben..


trendus blog ödülleri diye bir şey varmış şimdi de

hemen girdim ve ona oy verdim

siz de Sıla'ma oy vermek isterseniz aşağıdaki linke bi tık...

:)


19 Ekim 2010 Salı

Asya - aaşşkkkk hiç biter mi ?

benim hiç görmediğim blog arkadaşlarımdan biri Selda
geçen akşam twitter'da yazmıştı, kızı Asya yanındaymış ve şarkı söylüyormuş, "budluma da gittik belabel" diye, gözümde canlandırmış ve benim için ısırsana onu demiştim twitter'dan

gene sıkıntılı olduğum bu dönemdi..
yatmıştım da yatağıma, bi baktım telefon,açtım karşımda Asya, bana şarkı söylüyor :) gülme krizindeyim ama...
birkaç şarkı daha söyledi, sonra sıkıldı annesine verdi telefonu, biz sohbet ederken yeni bir şarkı aklına geldi ve bana armağan etti, söylemeye başladı
Asya'nın bana şarkısını söylüyorum " evli, mutlu, çocuklu"
yeni bir gülme krizi geldi, eh yani Asya dedim bu kadar olur :))

bu akşam uzun zamandır gözükmeyen Selda twittera geldi, Asya'dan şarkı istedim, geçen gün dinlediği ve diline dolanan bir şarkı var
dedi "aşşkk hiç biteyyy miii" diye söyleyip duruyormuş :))
hemen buldum şarkıyı, Ezginin Günlüğü - aşk hiç biter mi ?
ne güzel şarkıdır di mi ?

Asya gene pek anlamlı şarkı tuttu benim için :)
genellikle böyle buralardaki linkler tıklanmaz ama dinlemek isterseniz..
tık

bi de şu gülüşün güzelliğine bakar mısınız ? bak sen de gülümse fotosu :)

17 Ekim 2010 Pazar

otomobil istiyorum

şu son 1 aydır İstanbul kazan ben kepçe...
o kadar çok gezdim ki gezmek değil aslında, iş için gün içinde bir orada bir burada olmak...
burayı okuyan çoğu kişi biliyor sanıyorum, firmalara pazarlama ve perakende danışmanlığı veriyoruz.. özellikle son dönemde perakende organizasyonuyla ilgili yoğun çalışmalar oluyor
avm kiralama firmalarıyla görüşmeler, faal durumda olan avm'lere gidip (varsa şayet) boş olan mağazayı incelemek, durum tespiti yapmak falan falan...
kuyumcu ağırlıklı olmak üzere müşterilerimiz var, kadın hazır giyim, gıda firması gibi...

haliyle birisi için bir projede diğeri için başka bir projede yer önerilebiliyor, şaşkın tavuk gibi ondan ona koşturuyorum..

zevkli mi ? çoookk

sevi
yor muyum ? hem de nasıl :)

bu anlattıklarım perakende kısmı, bir de pazarlama faaliyetlerine destek var.. tanıtım dosyası hazırlanıyor, bir grafikere git, bir matbaaya git, sonra bir de müşteriye git, gene dolaşıyorum ortalıkta :) ondan brief al ona brief ver, arada milyon tane kendi düşüncemi serpiştiriyorum :)

ama bazen yoruluyorum işte... hele de kısa mesafe diyerek beni almayan taksiciler, binmek zorunda kaldığım berbat kok
ulu halk otobüsleri, yetmezmiş gibi evimin Büyükçekmece'de olması... bu yol beni mahvediyor, sabah 2 saat, akşam 2 saat yol gidiyorum.. önceden uyurdum artık uyuyamıyorum da..

10:00'da işe gidilir mi ? gidiyorum.. Allahtan Lale bir şey demiyor kız, ki benim sorunum değil diyebilir.

velhasıl diyorum ki;
bana bir otomobil lazım :)
Canım Nevra'm almış, Allah iyi günlerde kullanmayı nasip etsin, bir de şahane bir teslimat töreni hazırlamışlar ona :) Pınar yazmış ne güldüm okurken, öpücüklere boğmuşlar arabayı :) güzelim arabayı kirlettiniz dedim, özel solüsyonumuz var kızım bizim bu tür lekeler için dedi hemen, yalnız bu arada öğrenmiş oldum, Doğuş müşterinin talebi olması durumunda teslimat sırasında hediye paketi bile yapıyormuş otomobilleri :)
ne güzel di mi ?

ben de isterim dedim :)
yalnız tek sorunumuz var, vites
yani benim tek sorunum vites :)
kullanamıyorum kardeşim düz vites arabayı ben, insan vites koluna bakar mı değiştirirken ? ben bakıyorum işte, e o sırada yola bakamıyorum, olsun yanımda Pınar oluyor ve o bakıyor :) çığlık kıyamet önüne bak diyor bana :)

hayalimdeki otomobil ise şu :) nasıl ama ?

otomatik vites oldu mu bi de, tadından yenmez di mi :)

şaka yahu, ömrümün sonuna kadar çalışsam bu aracı alamam ben :)
Pınar'ların showrooma her gittiğimde biniyorum, yetiyor o bana :)

14 Ekim 2010 Perşembe

hiç yeni bir şey yok ki..

yazayım diyorum..
ne yazayım ?
iş güç o kadar yoğun ki, iyi oluyor tabi bir bakıma, düşünmüyorum en azından bir süre..

her şey aynı değil aslında

garip bir Pazartesi akşamı yaşadım/yaşadık/yaşadı/yaşadılar
:)
güldüm
ağladım
zırladım
sinirlendim
kızdım
köpürdüm
öyle ya da böyle konuştuk, sonunda...
iletişim
diyalog yani monolog değil..
sonuç ?
yok gene...

öyle bir hale getirmişim ki, herkes dahil "biz"e :)
bir sürü insan etkileniyor bizim bu durumumuzdan, yaşadılar diyorum ya yazık valla, çok kafa şişiriyorum..

varsa da ben görmemekte ısrar ediyorum
adına isteyen salaklık desin, isteyen gurursuz
seviyorum ben onu, o gittim diyene kadar tüm kapılarım ona açık
hem de yaşadığım her şeye rağmen
gitti, sen görmüyorsun yapıştın çocuğa diyorlar..
öyle olmadığı konusunda ısrar ediyorum
öyleyse şayet, gelsin bana, gittim desin diyorum

benim de sağım solum belli değil
sanırım sağlıklı düşünemiyorum, bi gitsin istiyorum bir gitmesin..

ama kendime sürekli bir soru soruyorum "ben ona ne yaptım" daha bir cevap bulamadım, ondan isteyeceğim bu sorunun cevabını..

geçirdiğim şu günlere dair duyduğum ve çok güldüğüm söz
"ooofff seda, şu klimayı sevsen bu kadar, o da seni severdi"

9 Ekim 2010 Cumartesi

havaya da bak

zaten bunalımlardayım her ne kadar belli etmesemde..
bu kapalı hava iyice ruhumu karartıyo
bi de soğuk
uuuffffff

kendimi bir karar almam lazım diye zorluyorum
ama bir karar olmalı di mi ortada ?

sessizlik aslında bir cevap mı ?
bilmiyorum ?
onu biraz tanıyorsam değil
ya da kabullenemiyor mu acaba bu bünye ?
yenilgi gibi mi geliyo ?
yoksa "seninle görüşmek istemiyorum" demesine rağmen niye hala böyleyim ki ben ?

bıktım buraya böyle karamsar seyleri yazmaktan
ama napiim hissiyat böyle

8 Ekim 2010 Cuma

Yonca Gıda ile ben gene yemek blogları arasında :)


Geçen hafta sevgili Sevil'den bir mail aldım, Tefal Yemek Şenliği'nde hemen yanımda olup bana çok yardım edenlerden biriydi :)
eyvah dedim ben yemek blogu değilim bana yine yemek yaptırmazlar inşallah, yok yok kahvaltı edip sohbet edicez deyince peki dedim

gittik Pınar ile Pazar günü, biz biraz geç kaldık ama, sunuma yetiştik...
evin mutfak alışverişini yapmadığım ve yemek pişirmediğim için çok bilmem markaları
sunumun ortasında ürünler tanıtılırken ne göreyim, Sole marka margarin Yonca Gıda'nın ürünüymüş. Sole'yi nereden mi biliyorum, annemin bir kurabiye tarifi var, yanında kocaman "Sole"den başka margarinle güzel olmuyor yazmış tarif defterinde :)
pek mutlu oldum bu tesadüfe

o gün orada Ayşe Tüter'de vardı, biz Ayşe yenge deriz ona çünkü annemin akrabası :) sürpriz oldu benim orada olmam ona, önceki görüşmelerimizde benim beceriksizliğimden dem vurmuştuk annem, teyzem ve Ayşe yenge tarifler üzerine yorum yaparken :)

günün diğer sürprizi Zeynep ile karşılaşmamızdı :) ben ona Zeyneepp o bana Sedaa derken sarılıverdik birbirimize :)) çok komiktik eminim :) bayıldım ben bu hatuna


çok keyifli bir gün geçirdim kendi adıma, tüm güleryüzüyle Sevil, her soruyu özellikle kanola yağı ile ilgili soruları tüm samimiyetleriyle yanıtlayan firma yetkilileri çok tatlılardı...

7 Ekim 2010 Perşembe

yoruldum...

çok yoruldum hem de...
bakalım gelecek günler nelere gebe?
herkesin bir dayanma sınırı vardır ama di mi ?

4 Ekim 2010 Pazartesi

ruh hastası


:))))
sevgili Haluk bir önceki postum için, o bir şey değil bak bir de bu var dedi
onu da görünce ruh hastası dedim

hani çocuğunu eşşek sıpası diye severler ya benimki de o hesap :)

nasıl tatlısın ama be Luganoo

valla çok yakışıklısın :)

yeter bu kadar futbolcu muhabbeti
Pazar sabahı bir kahvaltıya gittim ben
canım Sevil'im davet etti, onu da yazıcam
bi deee sürpriz bir buluşma gerçekleşti o gün :) bi baktım Zeynep karşımda :)

yarın yazarım artık...

3 Ekim 2010 Pazar

psikopat :)


Sevgili Onur abinin sitesinde görünce ilk yorumum bu oldu
:))
iki ayrı psikopat, tam olduk dedim

bi de Lugano...
bu takımın en yakışıklı topçususun yeminle..
senden çocuk doğuran yengenin önünde saygıyla eğiliyorum
:)

1 Ekim 2010 Cuma

iş'te dikkat

hepimiz iş yaparken pür dikkat oluyoruz değil mi ?
hatalar var elbette..
hem de ne komik hatalar...
mailde yazıştığın kişi arkadaşın olunca, konuyla ilgili haber bekliyorum canımın içi yazan yazıyı silmeden patrona fw ettiğimiz olmamış mıdır ?
kim bilir kaç kez...

ama bunu sadece patron okur, bilemedin 2-3 kişi daha
ama sen gazete ya da dergi çıkarıyorsan Ahmet'e Mehmet diyemezsin, o yazıyı binlerce insan okurken hem de..
sevgili biu yazınca aklıma geldi
bloguna bakın da okuyun komikliği...

aklıma gelen ise şu;
şimdi kuyum sektörü ile yakından ilgiliyim ya hani, yine kuyumla ilgili bir haber var gazetede, medya takipten okuyorum, kocaman gazetelerden biri, büyük bir kuyum/altın firmasının 3-4 ay önce vefat etmiş sahibinin ağzından, o gün yazdıkları konuyla ilgili demeç yazmış...
kalakaldım...
adam öldü yahu, bu yorumu nasıl yapsın

biraz dikkat...
işinizin en önemli parçası bu zaten :)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...