annemin böyle garip adakları vardır
mesela ev alma niyetimizin olduğu dönemde duymuştum Tez Veren Dede adını
tez olsun isteği diye yasin adamıştı :)
bizim ofis Nuruosmaniye'de olduğu için her gün ofise giden yeni bir yol keşfediyorum
.
bir gün bi baktım bitişik binaların birinin giriş katında pencerenin önünde 2 kişi durmuş dua ediyo, Allah Allah dedim yavaşladım, meraklıyım ya insanların gitmesini bekledim
içeriye bir baktım bir sanduka, önce nasıl korktum anlatamam, sonra etrafa bakmaya başladım vee şu tabelayı gördüm
inanamadım
ben onu annemin ya bi yerlerden duyduğunu ya da hayalinde canlandırdığını falan sanmıştım yıllarca :) çok garip bir yerde ama, bir odanın içinde, yan tarafında başka bir oda içeride ne olduğunu göremediğim, camlar demir parmaklıkla kaplı..
.
uykum açıldı valla, hemen telefona sarıldım annemi aradım, dedim fotoğraf çektim akşam gösterip o yüz ifadeni görmek istiyorum ama dayanamadım dedim
sen Tez Veren Dede'nin türbesi nerede biliyor musun dedim yok bilmiyorum dedi bulduuumm dedim inanamadı kadın :))
.
neyse hemen duamı ettim, ofise gittim
kızlara anlattım, pek inanmadılar..
sevgiliye anlattım aynı babam gibi yorum yaptı, Allah'a dua etmek için birini ya da bişeyi bahane etme dedi
babam adak olayının biraz pazarlık gibi olduğunu düşünür
.
şimdi her sabah önünden geçerken yürürken dua ediyorum, işlerimiz tez olsun diyorum
mesela bir müşteri adayı ile görüşme iyi geçti, o kadar beklemediğimiz bir sürpriz oldu ki bizim için..
yüksek sesle söylemesem de diyorum ki, bu iş olumlu sonuçlanırsa Tez Veren Dede sayesinde oldu :)
.
aa bi de araştırıyorum şimdi Tez Veren Dede'yi :) merak ettim...
duyan, bilen var mı ?
5 yorum:
:)))
ben şimdi tez yazıyorum da, hazirana kadar yetiştirme stresi içinde patlamaktayken...sizin blog'u gördüm:))
Orada kastedilen tez çabuk manasında değil de thesis manasında olmasın sakın:P. Ne bileyiM dede zamanında medresede hocadır filan, icazet veriyordur!!!
Bu dede tez elden bana da akademik tez nasib eder mi acaba???
Benim duyduğum, bildiğim bir şey var sanırım :) Bir süre önce, arşivi kurcalarken görmüştüm aşağıdaki yazıyı. Tesadüf oldu... 27 Haziran 1961 tarihinde yazmış, rahmetli Burhan Felek.
Merhum Fenerbahçe'yi pek sevmezmiş. Haliyle, bu açıdan bakınca, biz de kendisini pek sevmeyiz ama "basın duayeni" mealinde "şeyh-ül muharririn" derlerdi kendisine. O yüzden satırları değerlidir :)
Verdiği bilgilerin yanında, oldukça menfi yaklaşmış vaziyete ama yine de müsaadenizle aşağıda arz edeyim :)
-----------------
İnsanoğlu hurafesiz yaşayamıyor. İstanbul'un mahalle aralarında pencerelerine paçavralar, pamuk iplikleri bağlanmış, küçük türbeler, münferit mezarlar vardır. Bukağulu Dede, Hasırcı Baba, Ata Baba, Tezveren Dede, Helvacı Dede... Bunların çoğu uydurmasyondur. Başında bekleyenler için geçim vasıtasıdır.
İslamiyette nezr haramdır. "Şu işim olursa filan Babaya, falan Dedeye bir kurban, yahut şu kadar mum, zeytinyağı adağım olsun" demek küfürdür.
Peygamberimiz bunu katiyetle nehyetmişlerdir, insan her şeyi ancak Allahtan ister. Ne olursa olsun bir arzunun husülüne bir mezarı vasıta kılmak Allaha şirk koşmaktır.
Bir iki defa yazdım: Sultan Mahmut türbesinin yanındaki sokakta bir "Tezveren Dede" vardı. Büyük alimlerimizden, Allah rahmet etsin, Hacı Zihni Efendi hocamız, bize Arabi ve din ilmi okuttuğu zaman -eski Maarif nezaretinin yanında olduğu için- Tezveren Dedenin türbesini görür ve sinirlendiğini saklamazdı. Bazen derste:
- Tezveren Dede ne demek? derdi. Tez veriyor, ne veriyor? Ne verebiliyor?
Bir gün rahmetli Şeyhülislamzade Muhtar Beyin iftarında kerli ferli bir hocaefendi gördüm. Muhtar Bey:
- Hocaefendi, dedi, Tezveren Dedenin türbedarıdır.
Mektep sıralarından beri zihnimde yer eden bir suali sormaktan kendimi men edemedim.
- Hocam, dedim, Tezveren Hazretleri veriyorlar mı?
Rind adammış... Yüzünde manalı bir tebessüm dolaştı.
- Valla, dedi, başkalarını bilmiyorum ama fakire veriyor.
- Ne veriyor?
- Her şey veriyor. Et veriyor, yağ veriyor, mum veriyor, mangır veriyor, mübarek her şey veriyor.
Tezveren Dedenin türbesi kapalıdır.
İttihatçılar, muhalefeti yok etmek için bir gecede 850 kişiyi Sinop'a sürdükleri zaman aramızda Eyüp Sabri adlı bir üfürükçü vardı. Karaya çıktığımızdan bir kaç gün sonra onu Sinop Camiinin yanında yere serdiği bir pöstekinin üstüne oturmuş, önünde ufak bir çekmece ile gördüm. Başında kocaman, ama taşıması hayli güç bir sarık vardı, yanına gittim:
- Bu ne hal yahu?
- Ne yapayım? Dükkanı açtım, yıldıza bakıyorum, remil atıyorum, şirinlik muskası yazıyorum, ölümlü dünyada iyi kötü geçinip gidiyoruz.
Eyüp Sabri kötü değil, iyi geçindi.
Bir de Ali Baba isminde bir bektaşi babası vardı. İri yarı, göbeğine kadar beyaz sakallı bir adamdı. Yeni geldiği zaman kadınlar gitmişler:
- Baba efendi, demişler, yıldıza bakar mısın?
- Hava güzel, gökyüzü yıldızlı olursa pencereyi açar, bakarım.
- Öyle değil... Benim yıldızıma bakar mısın?
- Bundan anlamam. Sinop Camiinin yanında başında simitçi tablası kadar sarıklı bir herif var. Oraya müracaat...
Bir de Sulukule'de Ata Dede vardı. Sulukule'deki Ata Dede'nin adağı ne olabilir? Bu türbeye de "göbek atmak" adanırdı. Çingene kızları:
- Ata Dede, Ata Dede! Şu işim olursa sana üç göbek atam Dede!
Derler ve istekleri olunca da mezara gidip adaklarını yerine getirirlerdi. Ata Dede'ye göbek atayan hanımefendilerin de konak arabalariyle Sulukule'ye gittiklerini bilenler vardır.
Gazetede okudum: Şimdi de Boğazın müntehasında bir "Telli Baba" çıkmış. Hurafe düşkünlüğü derhal bu Telli Baba'nın üzerine bir rivayet kurmuş, himmet isteyenler kuyruk yapıyorlarmış. Eğer hakikaten orada bir Telli Baba varsa bir kere sorulsa:
- Orada ne var? Ruh bedeni terkettikten sonra geriye kalan nedir?
Fakat bunu kimse sormaz. Namık Kemal:
"Ümidin kes zaferden, gayrden imdad lazımsa."
Diyor "Hele bu (gayr) böyle meçhul bir mezar olursa..."
tezveren dede türbesi Bursa'da Seda, yerini de biliyorum gelirsen götürürüm seni :))
aman Sinem yapma böyle bir hata..Taaaa Edirne'ye gitmişliği vardır..
ben gelmeyi dusunuyorum tam nerde bu yer sinem hanim
Yorum Gönder